Temiz evlerimizin, düzenli şehirlerimizin, steril hayatlarımızın yan etkisi: Alerji / Yüzyıllar boyunca insanları inim inim inleten mikroplar, bakteriler reklam filmlerindeki gibi pof diye yok oldu. İnsanoğlu kendisine steril bir dünya kurdu. Bu sefer de steril ortamından çıktığında, bir önceki nesil için zararsız olan maddelere vücudu tepki göstermeye başladı. Artan alerji vakalarının ve astımın sebebi işte bu. Ölümcül salgınlardan kurtulduk, ama öldürmeyip süründüren yeni bir hastalığımız oldu; alerji. ZAMAN / 18 MAYIS 2013
Her ilacın bir yan etkisi vardır. Baş dönmesi, mide bulantısı veya tokluk hissi gibi. Bu yüzden ilaç prospektüslerinde, çok hayati olmayan bu etkilerin ötesinde bir gelişme gözlemlenirse mutlaka doktorunuza başvurun deniyor. Temiz evlerimizin, düzenli şehirlerimizin ve steril hayatlarımızın yan etkisi için doktorlara başvurmak yeterli mi?
Bugünün toplumların alerji ve astım geçmiş toplumlara göre çok yaygın. Dünya genelinde 400 milyon saman nezleli, 300 milyon da astımlı insan olduğu biliniyor. Yani nefes darlığı çeken. 250 milyon da gıda alerjili insan var. Ama çarşaftaki maytlara, havadaki toz zerreciklerine hassasiyeti ileri boyutlarda olmadığı için doktora gitmeyenler buna dahil değiller. Egzama, ilaç alerjisi ve kurdeşeni de ekleyince yeryüzündeki her dört insandan birinde bir alerjik hastalık olduğu söylenebilir. Tahminler gelecekteki insanların bizden öncekilerden ve bizlerden çok daha hassas olacağını gösteriyor.
Peki, bu artışın sebebi nedir? Çocuk alerjisi uzmanı Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, kesin bir bilgi olmadığını, genetik olma ihtimali üzerinde durulduğunu söylüyor. Ama alerjinin artışında kesin etkisi bilinen doğal koşulların ve beslenmenin bozulması. Mesela astım ve besin alerjisi büyük kentlerde yaşayan insanlarda köylerde yaşayan insanlara göre çok daha sık görülüyor. Çetinkaya, ‘hijyen hipotezi’nden söz ediyor. Alerjik hastalıkların görülme sıklığındaki artışı açıklayan bu hipoteze göre insanlar daha kirli ve kalabalık ailelerde yaşadıkça alerjik hastalıklara daha az yakalanmaktalar. Afrika’da ilkel kabilelerde her gün polenle beraber yaşayan insanlarda saman nezlesi çok az veya hiç görülmezken, polenleri ve yeşili yılda birkaç ay gören şehirli insanlarda saman nezlesi sıklığı yüzde 15-25 arasında değişiyor.
İnsanlar sera çiçeği gibi yaşıyor
Çetinkaya bir konuya daha dikkat çekiyor, çocuklar ev içinde ne kadar çok vakit geçirirlerse o kadar sık astıma yakalanıyor. Bir de besin alerjisiyle ilgili söyledikleri var ki çok daha çarpıcı: Besinlerin doğal yapısı bozuldukça besin alerji sıklığı artmakta. Mesela fıstık, susam gibi besinler işlendikçe alerji sıklığı artıyor.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, eskiye göre steril bir ortamda yaşadığımızı vurgulayarak şu tanımlamayı yapıyor: “Bu ortamlarda kişi sera çiçeği gibi yaşıyor. Fırtınalara maruz kalmıyor, korunaklı bir hayatı oluyor. Dış etkileri bilmiyor. Bunlara maruz kalınca da vücut dengesini kuramıyor. Çocuklar mesela okula başlar başlamaz hemen hasta oluyor. Uçakla başka bir ülkeye gittiğinde hemen hasta oluyor. Bağışıklık sistemi zayıf çünkü.”
Alerjinin bir de psikolojik sebebi var ki Tarhan, bunu araştıran yeni bir bilim dalı olduğunu söylüyor; psiko-nöro immunoloji. Bağışıklık sistemini psikolojik ve nörolojik mekanizmasını araştırıyor. Stresin bağışıklık sistemini bastırdığını kanıtlamış. Karanlığın 5 atlısı olarak bilinen kin, öfke, nefret, kıskançlık ve düşmanlık duyguları yaşayan insanların beyni asit özellikli kimyasallar salgılıyor. Bu kimyasallar da bağışıklık sistemindeki hücreleri tahrip ediyor. Karaciğer, kemik iliği ve dalaktaki hücreleri bozuyor. Çok üzücü bir vaka yaşadığımızda veya mesela sınav dönemi gibi aşırı stresli dönemlerde ağız içinde çıkan yaralar, kurdeşen veya grip olmak insanın psikolojisiyle bağışıklık sisteminin irtibatta olduğunu kanıtlıyor. Tarhan, bugün görülen astım ve alerji gibi vakaların birçoğunun sebebinin modern hayatın getirdiği stres olduğunu söylüyor. Hoca, insanın doğasının üstünde hızlı bir yaşantısı olduğunu ve bu tempolu yaşantının da bağışıklık sistemini bozduğunu düşünüyor. Ölçülü yaşamayı terk ettiği için birçok yeni hastalık ortaya çıktı, alerji gibi. Tarhan’ın ilginç tespitlerinden biri de şu, evet eskiye göre steril bir hayat kurdu insanlık. Mikrobik zararlar gitti ama bu sefer kimyasal hijyen bozuldu. Psikolojik hijyen ve manyetik hijyen bozuldu. Çünkü hoca, elektromanyetik yoğunluğun da bağışıklık sistemini bozduğunu düşünüyor.
Eskiden bilgi eksikliği vardı, bugün bakteri eksikliği
Tıp tarihçisi Prof. Dr. Nuran Yıldırım: İnsanların bağışıklık sisteminin gelişmesinde, yaşam tarzının değişmesi de çok önemli rol oynuyor. Steril bir ortama nerde, nasıl ulaştığımızı öğrenmek adına geçmişteki salgın hastalıkları ve etkilerini bilmek gerek. (Veba, kolera, cüzzam, frengi, verem) Onlar bugünkü yaşam tarzıyla ve şehirleşmeyle dışarıda kaldı ama bir de bunun paralelinde, şehirleşme sağlıkla ilgili şeyleri düzenlerken, bir taraftan da sosyal yaşantımızı değiştirdi. Bu yeni sosyal yapılanma, yeni bir şey getirdi, doğadan uzaklaştık, doğaya yabancılaştık. Doğada normal olarak bulunan, yani salgınlara sebep olan mikropların dışında, birçok bakteri var. Daha az zararlı bu bakterilerden uzaklaştık, onlarla ilişkimiz koptu. Böylelikle bağışıklık sistemi gelişmiyor, zayıf kalıyor. İnsanlar daha savunmasız oluyor, alerji artıyor.
Temizliği abartmamak lazım
Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Haydar Sur: Alerji eskiden var olmakla birlikte, modern zamanlarda önceliğini öne çıkardığı sorunlardan biri oldu. İnsanın kendi teni üzerinde de, ağzında ve burnunun içinde de mikrobik bir örüntü vardır. O denge bozulunca insan ağır hastalığa doğru gider. Mesela derimizdeki mikrobik tabaka vücuda zararlı başka bir mikrobun gelmesini engeller. Doğal ortamdaki florayı da böyle düşünmek gerekiyor. Çok fazla hijyen bu florayı, dengeyi bozmak demek. Neslin daha dayanıksız olması anlamına da gelir. Bağışıklık sistemi talim yapan askerler gibidir. Kışlada askere hiç talim yaptırmazsanız, savaş zamanı işinize yaramaz. Evet halk sağlığı açısından hijyen çok önemli ama temizliği de abartmamak lazım. Mikroplardan arındıracağım diye sürekli kanser yapıcı maddelerle deterjanlarla uğraşmamak lazım.
Ne çekti be insanlık, ne çekti şu pasaklılıktan
Bir anda milyonların ölmesine sebep olan veba salgınları hijyenden uzak yaşam koşullarından kaynaklanıyordu. Ortaçağda Avrupa’nın üçte biri (25 milyon) vebadan yok oldu. Bizde de çok korkunç salgınlar var. Fatih Sultan Mehmet, Arnavutluk seferinden dönerken, İstanbul’da veba olduğunu öğrenince, hastalık bulunmayan Misya’ya (Sırbistan) gitti. II. Beyazıd da babası gibi Rumeli seferindeyken İstanbul’da veba salgını çıktığını haber alınca Edirne’de kalır. Vebanın aşının bulunması 1897’dir. Ülkemizde kullanılması ise 1919’da olur. Hindistan kaynaklı kolera da şehirlerin yok olmasına sebep olacak kadar yayılır. Avrupa’nın korkulu rüyası olur. Su yoluyla yayıldığı anlaşıldığında, kanalizasyonun içme suyundan ayrılması gerektiği bilinci oluşur.
Salgınlara bu küçücük varlıklar mı sebep oluyor?
Dünya 19. yy’ın sonuna doğru salgın hastalıklarında tecritten başka yöntemlerin de uygulanması gerektiği fark etti. Aslında koruyucu tıp kavramı gelişti. Paris’te veba ve kolera salgınlarından sonra çöp arabaları alındı. Kanalizasyon sistemi sokak ortasında akmasındansa yer altına alındı. İçme su sistemi ayrıldı. Dezenfekte etmek kavramı gelişti. İnsanlar mikroptan, bakteriden haberdar oldu. Verem, veba, kolera tedavileri için buharlı dezenfektasyonların yapıldığı özel hastaneler kuruldu. İstanbul’da bu hastanelerin sayısı onları bulmuştu. Hani bugün titiz ev kadınları için satılan buharlı temizlik robotlarının ilk versiyonlarıyla hastane mikroptan-bakteriden arındırılıyordu.
GDO’lu kedi
Amerika’da alerjik insanlar için özel kedi üretildi. Genetiği değişirilen bu yeni nesil kedilerde alerjiye sebep olan maddeler yok.