Yarın İstanbul’da bilim adamlarının katılımıyla Tıbb-ı Nebevi Sempozyumu düzenlenecek. Hz. Muhammed’in sağlık konusunda dikkat çektiği unsurlara dair klinik ve laboratuvar ortamında yapılabilecek çalışmalar hakkında sunumların da olacağı sempozyum, kurulması hedeflenen Tıbb-ı Nebevi Enstitüsü’nün kamuoyuna duyurusu niteliğinde. ZAMAN – 18 NİSAN 2014
Son yılların popüler kavramlarından biri haline geldi Tıbb-ı Nebevi. Özellikle Ramazan ve Kutlu Doğum Haftası gibi dinî ve manevî duyguların coştuğu dönemlerde bu konuda çıkan kitaplar gündeme gelir, Hz. Muhammed’in (sas) tavsiye ettiği çörekotu gibi şifalı bitkiler aktarlarda daha çok satılır olur. Fakat Tıbb-ı Nebevi, aktar dükkânlarına indirgenecek ve para kazanma aracı olarak kullanılacak bir konu değil.
Prof. Dr. Abdulkadir Koçer’in sözünü ettiği gibi, “Birçok konuda tıkanan tıp için çıkış yolu” olabilir. Bu sebeple Koçer’in de aralarında bulunduğu bir grup bilim insanı iki yıldır bir araya geliyor, Tıbb-ı Nebevi konusunda ne tür çalışmalar yapılabileceğini konuşuyor. Literatür taraması yapıyor. Hatta açtıkları www.ilminebevienstitusu.com sitesinde yazdıkları ve ulaştıkları bilimsel makalelerin hepsini yayınlıyorlar. Yarın, Yıldız Sarayı’nda yapacakları sempozyumda şifa metodolojisinin bilime yeni ufuklar açacağına inandıkları Hz. Muhammed (sas) büyük bir kısmı keşfedilmemiş ilminde derinleşme ve birlikte adım atıp bilgi paylaşımında bulunmak niyetindeler.
İlm-i Nebevi Enstitüsü ana heyetinde dördü profesör olmak üzere dokuz akademisyen, dört uzman doktor, bir psikolog, bir fizikçi ve siyasal bilimler uzmanı bulunuyor.
Ekip adına nöroloji profesörü Abdulkadir Koçer ile görüştük. Koçer, 16 yıldır Tıbb-ı Nebevi üzerine uzmanlık sahasına dair çalışmalar yapıyor. Koçer, kendisi gibi tıp ilmine hizmet eden insanların şahsi bazda böyle çalışmalarda bulunduğunu ama Tıbb-ı Nebevi kavramı üzerine müesseseleşmeye gidilmediğine dikkat çekiyor. Tabii Tıbb-ı Nebevi’nin bir dinî, bir de tıp ilmine bakan boyutu var. Koçer, “Dini boyutuyla ilgili söz söyleme yetkimiz yok. Hadis sahih midir bunların tartışmasını yapacak kişiler, dini ilimlere sahip olanlar. Ama onlar da işin tıbbî tarafını tartışamayacak. İşte bir araya gelişimizin sebebi de bu. Yarınki sempozyum ilk toplantımız olacak. Burada temel hedefimiz, Peygamber Efendimiz’in işaret ettiği, gösterdiği gerçeklerin tıp ilmi vasıtasıyla ortaya çıkartılması. Çünkü benim dindar bir hekim olarak Efendimiz’in tavsiyelerini dile getirmemin etkisiyle, bir bilim adamı olarak laboratuvar ortamında kanıtlanmış, doğruluğu sınanmış Hz. Muhammed’in işaret ettiği bir bilgiyi dile getirmemin etkisi başkadır. Biz yola çıkarken de bu mantıkla hareket ettik ve çok ilginç şeylerle karşılaştık. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı şöyle tanımlıyor: Sağlık, bedenen ruhen ve içtimai yönden insanın sağlıklı olmasıdır. Diğer taraftan Peygamberimiz’in de benzer ifadelerini görüyoruz; insanın hem ruhen hem de ceseden varlığı olduğu ve bu ikisinin birden sağlıklı olmasının insanın sağlıklı olduğu anlamına geldiğini söylüyor. O zaman diyorsun ki Hz. Muhammed yıllar evvel dile getirmiş zaten. Bunlar bizi cezbeden şeylerdir.” diyor.
Efendimiz (sas), ihtiyarlık ve ölümden başka her şeye çare olduğunu söylüyor. Koçer de bu sözünden dolayı tıbbın sıkışmışlığına Peygamberimiz’in tavsiyelerinden çözümler çıkartılabileceği kanısında. İşin sadece tıbbî boyutu yok. O yüzden kurdukları sitenin adı İlm-i Nebevi Enstitüsü. Çünkü Koçer’e göre mimarlara da, mühendislere de, fizikçilere de, kimyacılara da iş düşüyor. Sitede bu alanlarda yapılan çalışma ve makalelere de yer verilmiş. Dünyada da bu konularda şahsî çalışmalar yapıldığını ama müesseseleşilmediğini, mesela bir enstitünün olmadığını söyleyen Koçer, “Çok popüler olduğu için biliriz çörekotunu. Çok büyük bir derneği de var, laboratuvar çalışmaları da yapılmış. Evet çörekotu çok faydalı bir bitki. Fakat ülkemizde kullanıldığı gibi aktarlarda satıldığı haliyle tüketmenin bir faydası yok. Çünkü vücut öğütemiyor, dışkıyla aynı şekilde atılıyor. Laboratuvar çalışmalarında yağının ve öğütülmüş halinin antioksidan olduğu tespit edilmiş ama kullanım şekline dair bir çözüm bulunamamış. Tıbb-ı Nebevi üzerine enstitüleşilse, laboratuvar ve klinik çalışmaları yapılsa, kimyagerlerin de katkısıyla belki de ilaç sanayiine ürünler de kazandırılacak.” diyor. Koçer yeni hazırladıkları bir makaleden söz etti.
Çalışmalar bilimin önünü açacak
Nöroloji alanında çok çalışmalar var. Ama yaşlılığın çaresi olmadığı gibi yaşlılık hastalıklarının da çaresi yok. Koçer, “Bir sıkışmışlık içindeyiz.” diyor. Hazırladıkları bu makale felçli hastalarla ilgili. Felç geçiren hastaların ağız ve diş sağlıklarına dikkat etmediklerini, çok sayıda çürükleri olduğunu tespit etmişler. Alzheimer ve parkinson hastaları üzerine yapılan çalışmalarda da bu hastaların ağız temizliğine dikkat etmedikleri ve diş sağlıklarının iyi olmadığı görülmüş. Koçer, Hz. Muhammed’in (sas) ağız temizliğine ne kadar dikkat ettiğini anlattıktan sonra bir hususa dikkat çekiyor: “Peygamber Efendimiz hasta olduğu o çok sıkıntılı günlerde kendine geldiği an misvak isteyip dişlerini temizlemiştir. İlk iş, ağız temizliğine dikkat etmiştir. Felç geçiren hastalarla felç geçirmeyen hastaların ağız ve hijyenlerine baktık ve şunu gördük: Felç geçiren hastaların ağız sağlığı ağızlarındaki diş çürüğü sayısını karşılaştırdık ve durum çok kötüydü. Tabii bu ister istemez geriye döndüğünde Peygamberimiz’in o sahnesini hatırlattı. Çok basit görünen ağız ve diş sağlığını organize etmeniz yıllar sonra ortaya çıkacak yaşlılık hastalığını engelleyebilir.”
Günümüzde insanları ikna etmenin en etkili yolunun kanıt olduğuna dikkat çeken Koçer, hedeflerinin laboratuvar ortamında, klinik çalışmalarıyla bu kanıtları sağlamak olduğunu söylüyor. O sebeple üniversitelere çağrıda bulunuyor. Tıp fakülteleri bünyesinde Tıbb-ı Nebevi Enstitüsü kurulabilir. Yüksek lisans ve doktora programlarıyla bu konuda bilim insanları yetiştirilebilir. İlaç ve sağlık sanayiine katkıda bulunulabilir. İlahiyatçılar ve sağlık bilimcilerin bir arada çalışacağı böyle bir enstitü için yarınki sempozyum bir çağrı niteliğinde olacak.
Sempozyumda yapılacak konuşmalardan birkaçı şöyle: Prof. Dr. Ayhan Tekineş, hadisler ilmi ışığında Tıbb-ı Nebevi’yi anlatacak. Yrd. Doç. Dr. Ali Budak, konvansiyonel tıbba hadisler çerçevesinden bakacak. Yrd. Doç. Dr. Osman Bilgen, Tıbb-ı Nebevi’nin tarihsel sürecini anlatacak. Prof. Dr. Levent Kart ise uyku düzeni hakkındaki bilimsel çalışmalardan söz edecek. Diyetisyen Hayrettin Mutlu beslenme alışkanlıklarını, Dr. Figen Es, Hz. Peygamber’in temizliğe verdiği önemi ve sağlık için temizliğin önemini anlatacak. İlm-i nebevi alanında bilimsel çalışmalar ve medoloji konusunda Prof. Dr. Said Bodur, Prof. Dr. Hakkı Dalcık ve Doç. Dr. Ahmet İnanır da konuşma yapacak.
Tıbb-ı Nebevi’de laboratuvar çalışmaları
Prof. Dr. Hakkı Dalkılıç: Peygamberimiz (sas) sağlıkla ilgili birçok öneride bulunmuş. Sağlığın güçlendirilmesi açısından birçok yiyecek tüketilmesini tavsiye etmiş. Örneğin çörekotu, bal, zeytinyağı vb. birçok yiyeceklerin faydalı olduğunu söylemiş. Tıbb-ı Nebevi’yi kavramak için modern tıbbı, yöntemlerini ve araştırma tekniklerini bilmek, bilgi üretmek için bilimi ve araştırma araçlarını kullanmak gerekir. Böylece, bilim ve teknolojinin sağlık sektörüne aktarılması, hem insanlığın refahına hem de sağlıklı yaşama kavuşmasında katkı sağlamaktadır. Peygamberimiz (sas), “Allah derdi de çareyi de verdiği gibi her dert için bir ilaç yaratmış. Bu sebeple tedaviye devam ediniz.” demiştir. Bugün modern tıp, tüm hastalıkların sebebi olabilecek çeşitli biyokimyasal reaksiyonları, moleküler mekanizmaları, sinyal iletim yolları, hücre döngüsünü, apoptoz ve angiogenezis gibi olaylarda yani hastalık nedeni olabilecek olaylarda; kardiyovasküler hastalıkları, nörolojik hastalıkları ve kansere karşı Peygamberimiz (sas)’in önerdiği besinlerin iyi geldiği ve tedavi ettiği gösterilmiş. Ülkemizde konuyla ilgili çalışmalar az da olsa bulunuyor. Öte yandan dünyada ise ciddi oranda çalışmalar yapılıyor ve önemli bilimsel dergilerde yayınlanıyor.