Genç hep daha genç görünmek hayalinde ve gayretinde misiniz? Peki niye? Zaman gelip geçerken siz niye hep aynı kalmak istiyorsunuz? Dünyada bir gurup insan yaşıyla barıştı ve saçlarını boyamayı bıraktı. Onlar, 50 yaşında ama 25 yaşında davrananlar gibi olmak istemiyor. ZAMAN- 29-09-2007
Romantik evlilik tekliflerinde kullanılan ifadelerden biriydi “Seninle yaşlanmak istiyorum.” Bugünlerde hâlâ bu cümleyi kullanan romantikler var mıdır bilmiyoruz; ama bildiğimiz, artık kimsenin yaşlanmak istemediği. İleride emekli olunca nur yüzlü bir nine ya da ak sakallı bir dede olmaya kimsenin niyeti yok. Herkes daha genç olma derdinde. Bu iddialı yaklaşımları desteksiz sıralamıyoruz. Artan estetik ameliyatı sayılarına, genç kalmanın sırlarını veren kitapların satış rakamlarına, 45 yaşında olduğu halde 25 yaşında bir genç gibi giyinip dolaşanlara bakarak söylüyoruz.
Son yıllarda hemen herkes Cahit Sıtkı Tarancı gibi düşünüyor; “Kapımı çalıp durma ölüm, Açmam, Ben ölecek adam değilim.” Bu yüzden de 25’lik genç kız gibi gösteren 61 yaşındaki Ajda Pekkan örnek alınıyor. 49 yaşındaki Nükhet Duru’nun genç ve diri kalmak, böylelikle de başarılı (!) olmak için yaptığı öneriler dikkatle dinleniyor. Sahne ışıkları altındaki bu simalar için “Genç gibi gözükme kaygılarının olması normal.” diyebilirsiniz. Anormal olan ise sahneye çıkmayanların da bu kaygıları taşıması… Oysa yaşlanmak doğan ve büyüyen her insanın kaçamadığı bir gerçek. Saçların beyazlaması, derinin buruşması ve sarkmasını engelleyemiyorsunuz. Belki bir ölçüde bıçak altına yatarak düzeltebiliyor ya da yaşlanmanın etkilerini geciktirebiliyorsunuz; ama tamamen asla. Peki insanlar genç kalmak için bunca maddî ve manevî külfete niçin katlanıyor? İşte dünyada bu ‘Niçin?’ sorusunu kendisine soran birçok orta yaşlı kadın, ‘anti-anti-aging’ hareketini başlattı. İşe önce saçlarını boyamayı bırakarak başladılar. Gençleştirici kremlerden, cilt bakım ürünlerinden vazgeçtiler. Estetik ameliyat ve botoksun ise hayatlarında kesinlikle yeri yok. “İyi ve genç görünmelisiniz.” baskısına baş kaldıran bu kadınlar şimdi kitap yazıyor, Batı basınına boy boy röportaj veriyorlar. Anti-anti-aging hareketinin temsilcilerinden biri de iş kadını Anne Kreamer.
Saçlarını boyamaktan vazgeçen Kreamer, sonra gençleştirici kremleri ve detoksu bırakmış… Beyaz saçlarıyla daha mutlu olduğunu keşfeden Kreamer, ‘Going Grey’ (Grinin Yükselişi) adıyla bir kitap yazdı. Dünya onu ve başlattığı hareketi konuşurken Kreamer ise Yahoo’da uzman olarak yaşıyla barışmak isteyenlere yardımcı oluyor. Yani anti-aging uzmanı doktorlarımızın tam zıddı bir iş yapıyor. Anne Kreamer gibi yaşıyla barışık yaşayan kadınların ve de erkeklerin sayısı giderek artıyor. Fakat büyük sorunlarla karşılaşıyorlar. Mesela ak saçlı olmak ve yaşlı görüntüsünü saklamamak, kariyerde ilerleyememek anlamı taşıyor. Giderek büyüyen bu akımın farkına varan Time dergisi saçlarını boyayan Amerikalı siyasetçilerin ak saçlı hallerini toplumun nasıl karşılayacağına dair bir anket yapmış. Elde ettiği sonuçlara göre politikacılarda beyaz saç, yüzde 59 daha avantajlı. Ancak ankete katılanların yüzde 79’u saçlara düşen akların sosyal hayatta, yüzde 67’si ise iş hayatında dezavantajlı olduğunu söylemiş.
***
MIZMIZ YAŞLILAR KORKUTUYOR
Dr. Ender Saraç’ın genç kalma/yaşlanmama akımıyla ilgili çarpıcı bir tespiti var. Saraç, insanların huysuz, hasta, sürekli şikâyet eden ve sorun çıkartan yaşlıları gördükçe yaşlanmaktan kaçındıklarını düşünüyor. Eskilerin nur yüzlü, tatlı ve bilge yaşlıları neredeyse kalmadı. Nesli tükenme tehlikesinde olan bu yaşlıları(!) sadece çocukları ve torunları değil, çevresindeki herkes sever ve ziyaret ederdi. Başı dara düşenler, bir sorunu olanlar onlara danışırdı, hayat tecrübelerinden yararlanırdı. Nasıl yeni doğmuş bir çocuk ailesi ve çevresi için neşe ve enerji kaynağı ise hayat mektebinin mezunu yaşlılar da bir dayanaktı. Saraç, günümüz yaşlılarının sorun çıkartan, sürekli hastaneye götürülmesi, ilaç alınması gereken huysuz insanlar olmasının sebebini hatalı yaşlanma olarak gösteriyor. Gençken bedene iyi bakmak gerektiğini söyleyen Saraç, bunun sadece estetik kaygılarla dış görünüşe önem verilmesi anlamına gelmediğinin de altını çiziyor. “Aslında çözüm, karaciğerde pürüz var mı, pankreasta kırışıklık var mı, ciğere detoks gerekiyor mu gibi bedeni diri ve sağlıklı tutacak önlemlerdir.” diyor. Bedenin sağlıklı olması, bilgeleşen ruhun yükselişi için de bir avantaj. Zira hasta beden, ruhu hep aşağılara çeker. Saraç’ın anlattıklarından çıkaracağımız ders, sağlıklı kalmak için dış görünüşe değil bedenin sağlığına dikkat etmemiz gerektiği yönünde. Psikiyatr Mustafa Ulusoy ise yaşlanmama çabalarını “Bu yaşamak değildir. ‘Miş’ gibi yaşamaktır; ölümlü olduğu halde ölümsüzmüş gibi yaşamak.” şeklinde örneklendiriyor. Ulusoy, gençleşme akımının sebebinin ölümden kaçış olduğunu düşünüyor. “Ölüm öldürülemedi. Ölüm yok edilemiyorsa insanların dikkati başka bir yöne çevrildi: Ölümün önündeki engelleri kaldırmak. Ölümün yerine ölmenin nedenlerine ilişkin pek çok küçük ve başa çıkarılabilir görünen kaygı oturtuldu.” diyor. Bunlar kırışıklıklar, saçtaki beyazlardı…
‘Yaşlanmanın bir lütuf olduğunu düşünüyorum’
Anne Kreamer, “Grinin Yükselişi” adıyla bir kitap yazdı. Şimdi Yahoo’da yaşlanma uzmanı olarak çalışıyor. Yaşıyla barışık yaşamayı kendine dustur edinen Kreamer’le kitabını ve yaşlanmayı konuştuk.
İnsanlar yaşlanmaktan neden bu kadar korkuyor?
Bu, ortalama yaşam süresinin gittikçe uzamasından kaynaklanıyor. Tarihte ilk defa -gözümüzün önünde- bu denli yaşlanan bir insan topluluğuyla karşı karşıyayız. 1900’lü yılların başında ve ortalarında Amerika’da ortalama ömür 47 idi. Bugün ise yaklaşık 80. Neredeyse iki katına çıkmış durumda. Yaşlılık, önümüzde koca bir soru işareti olarak duruyor ve biz bu durum karşısında ne yapacağımızı tam olarak bilmiyoruz. Belirsizlik de insanların kaygısını artırıyor.
Yaşlanmak kötü ve ayıp bir şey olarak mı görülüyor?
Ben şahsen yaşlanmanın insana verilmiş bir lütuf olduğunu düşünüyorum. Bu şekilde düşündüğünüz zaman geçen her yıl bir nimet olarak algılanabilir. 51 yaşında bir kadın olarak kendimi yaşlı hissetmiyorum. Klişe bir söylem de olsa yaşlanmanın ruh haline bağlı bir olgu olduğuna yürekten inanıyorum.
Saçınızı boyatmaktan vazgeçmenize sebep olan olay neydi?
Bir gün 16 yaşındaki kızım ve beyaz saçlı birkaç arkadaşımla çekilmiş bir fotoğrafıma baktım. Benim dışımdaki herkesin saçları doğal rengindeydi. Benimki ise çok koyu kahverengiydi. Saçımın renginin çok yapay ve itici olduğunu fark ettim. O andan itibaren saçımın doğal renginin nasıl olabileceğini merak etmeye başladım. Saçımı 24 yıldır boyuyordum ve orijinal renginin nasıl olduğuna dair bir fikrim yoktu. Saçımı kendi haline bırakmaya karar verdim. Ve hayatımda yeni bir süreç başladı. Karşılaştığım çoğu kişi için yaşlanma konusunun ne kadar ilgi çekici olduğunu fark ettim. Konunun ne kadar zengin olduğunu anlayınca da kitap yazmaya karar verdim.
Yahoo’da yaşlılık danışmanı sıfatıyla yazılarınız yayınlanıyor. Yaşlılık danışmanı ne anlama geliyor?
Ben ne doktorum ne de bu alanda çalışan bir akademisyen. Sadece yaşlanmanın ne kadar doğal bir olgu olduğunu fark eden biri olarak tecrübelerimi yazıyorum. Yahoo’daki görev alanıma yaşlanmayla ilgili her şey giriyor. Medyadan politikaya yaşlanmayla ilgili bakış açımızı yansıtan her türlü düşünceyi analiz ediyorum. Her kültürden insana yaşlılığın nasıl kabul edilebileceğine ilişkin önerilerde bulunuyorum.
İnsanlar size en çok hangi konularda sorular yöneltiyor?
İnsanların çoğu güzelliğini ve cazibesini kaybetmekten ya da iş hayatında fırsatları kaçırmaktan korkuyor. Ben onları güzelliğin kendine güvende yattığı konusunda ikna etmeye çalışıyorum. Ve onlara genelde şu örneği veriyorum: Çalışabiliyorsun, evlisin ve beyaz saçlısın.
Kim daha mutlu? Olduğundan genç görünenler mi, yaşlılığını kabul edenler mi?
Sonuçları ilginç bilimsel bir araştırma var. Yaşın kabul edildiği oranda yaşam süresinin uzadığına dair. ‘Ânı yaşamak’ yaklaşımı. Sürekli görüntünle ilgili endişelere kapılırsan ânı kaçırıyorsun. Bu herkes için doğru olmayabilir; ama çok doğru bir düşünce olduğuna inanıyorum.
Anti-aging’e neden karşısınız?
Anti-aging’e karşı değilim. Ben de insanların kendilerine baktığı müddetçe daha iyi hissettiğini kabul ediyorum ve bunu kendi hayatımda da uygulamaya çalışıyorum. Karşı çıktığım kadınlara bu konuda seçme hakkı tanınmaması. Amerika’da ‘İyi görünmek istiyorsan ya da iş hayatında başarılı olmak istiyorsan saçını boyatmalısın’ düşüncesi dayatılıyor. Ben buna karşıyım ve ağarmış saçların da insanlar için bir seçenek olması gerektiğini düşünüyorum.
Kitabınıza ve saçınızı boyatmamanıza nasıl tepkiler geliyor?
İnanılmaz iyi tepkiler aldım. Daha kitabımın yayımlandığı ilk haftada onlarca kadın bana mail atarak kendileriyle barışık biri olma ve doğal görünümlerinin aslında ne kadar güzel olduğunu anlama noktasında çok etkilendiklerini ifade etti. Erkek okuyucularım da eşleri ve kayınvalidelerine doğal görünümleriyle ne kadar güzel olduklarını anlatmak adına birer kitap hediye ettiklerini söyledi.
TİME DERGİSİNİN BEYAZ SAÇ ANKETİ
Time, Amerikalı siyasilerin fotoğrafları üzerinde oynama yapmış ve hepsinin saçlarına aklar düşürmüş. Sonra vatandaşa sormuş, bu haliyle mi; yoksa saçları boyalıyken mi daha güvenilir, daha zeki, daha çekici veya daha saygıdeğer… Araştırmada bir de sosyal hayatta, iş hayatında beyaz saçlı yani yaşlı olmanın ne hissettirdiğini sormuşlar. Elde edilen sonuçlar ilginç. Siyasetçilerde beyaz saç avantajken, sosyal ve iş hayatında dezavantaj çıkmış.