Türkiye’de yapılan neredeyse her restorasyon için önce Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün kapısını çalmak gerekiyor. Pek çok tarihi yapının eski hallerine dair görsel yalnızca onlarda var. Kültür tarihçileri, mimarlar ve akademisyenler bu görsel malzemeleri enstitüden temin ediyor. İşin garip yanı enstitünün sahip olduğu görsel kaynakları bir zamanlar Kültür Bakanlığı elinin tersiyle itmiş. 17-04-2011
Osmanlı’nın ilk fotoğrafçılarından Sebah&Joallier Fotoğrafhanesi, 30 yıl önce arşivini satma kararı alır. Fotoğrafları muhafaza etmek zahmetli iştir çünkü. Ellerinde bu topraklara dair, 100 yıllık bir tarihe ışık tutan görseller vardır. Arkeoloji Müzesi’nin yani Kültür Bakanlığı’nın kapısını çalarlar. Bir kurul oluşturulur, üç ay fotoğraflar incelenir, dönemin parasıyla 3 milyon lira bedel biçilir. Fakat Kültür Bakanlığı’ndan ödenek çıkmaz. Bu durum, kültür-sanat camiasında duyulur. Alman Arkeoloji Enstitüsü, aileye o zamanın parasıyla 45-49 milyon lira teklif eder. Yaklaşık 25 bin Euro. Bütün koleksiyon o günün akşamında enstitü binasına taşınır.
Aradan yıllar geçer ve Türkiye’de restorasyon seferberliği başlar. Özellikle İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması sebebiyle büyük küçük onlarca cami, tarihî yapı, ahşap ev bir bir restore edilir. Bu restorasyonlar için çalışan mimarlar, kültür tarihçileri, akademisyenler yapıların eski hallerine dair bilgiye, daha doğrusu görsele ihtiyaç duyar. İmdada Alman Arkeoloji Enstitüsü’ndeki fotoğraf koleksiyonları yetişir.
Vakti zamanında, bakanlığın ödenek ayıramadığı görsel arşiv, şimdi bilimsel açıdan çok büyük değere sahip. Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün koleksiyonerlerden topladığı fotoğrafların yanı sıra kendi arkeolog ve akademisyenleri tarafından çekilmiş geniş bir fotoğraf arşivi var. Enstitünün Beyoğlu’ndaki Boğaz manzaralı tarihi taş binası, son 10 yılda ziyaretçi akınına uğramasının nedeni işte bu.
Alman Arkeoloji Enstitüsü, hem İstanbul’un hem de Türkiye’nin mimari mirasının görsel arşivine sahip. Enstitü müdürü ve Bergama kazı başkanı Prof. Dr. Felix Pirson, görsel arşivlerini fotoğraf stüdyolarının satışa sunulan koleksiyonlarını alarak genişlettiklerini söylüyor. Ellerindeki bütün fotoğrafları bir yıl içinde dijital ortama aktaracaklar.
Nakkaş Kaya Üçer de kalem işlerini restore ettiği Piyale Paşa Camii’nin eski haline dair görseli Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden almış. Üçer, bu alanda çalışan herkesin yolunun mutlaka buraya düştüğünü söylüyor. Çünkü enstitü fotoğrafları tasnif etmiş. Konu başlıklarına ve coğrafi bölgeye göre istediğiniz fotoğrafa kısa sürede ulaşabiliyorsunuz. Halbuki, 19. yy Osmanlı coğrafyasının kültür ve tarih varlığını sergileyen fotoğrafların benzerleri, İstanbul Üniversitesi’nde bulunan ve II. Abdülhamit’in çektirdiği Yıldız Albümleri’nde var. Yıldız Albümleri’ni oluşturan film stüdyolarından biri de zaten Sebah&Joallier Fotoğrafhanesi (Artık Sabah Fotoğrafçılık olarak biliniyor).
Üniversitede ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan fotoğraflar tasnif edilmediği için araştırmacılar hangi fotoğrafı nerede bulacağını bilmiyor. Üçer, İslam Eserleri Müzesi ve Süleymaniye Kütüphanesi depolarında yüzlerce belge ve cam dianın beklediğini söylüyor. Yıldız Albümleri’nin bir kısmının tasnif edilmiş kopyası IRCICA’da var ama onlar da Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden daha çok ücret talep ediyor. Fotoğraf başına 150 dolar. Alman Arkeoloji Enstitüsü akademisyenlerden 5 Euro istiyor. Bu sebeple araştırmacılar daha çok Alman Arkeoloji Müzesi’ni tercih ediyor.
İbrahim Müteferrika’nın kurduğu Osmanlı’nın ilk matbaasında basılan kitapları araştırmacılar inceleyebiliyor.
İlk matbaanın kitapları burada
Fotoğraf koleksiyonlarının Türkiye’nin ve İstanbul’un mimari mirasının arşivi olduğunu söyleyen enstitü müdürü Prof. Dr. Felix Pirson, kütüphanelerinin de Türkiye’nin en kapsamlı arkeoloji kütüphanesi olduğunu vurguluyor. Osmanlı’nın ilk matbaasında basılan 17 kitabın 14’ü koleksiyonları arasında. İbrahim Müteferrika’nın bastığı bu kitapların çoğu son örneklerden. Alman seyyahların kitapları, haritaları ve gravürleri de var.
Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün İstanbul şubesi, 1929 yılında kurulmuş. İstanbul’a ve Anadolu’ya gelen arkeologların, oryantalistlerin ve tarihçilerin ofis olarak kullandığı enstitüde zamanla Osmanlı coğrafyasındaki kültürlerle ilgili çok sayıda kaynak birikmiş. Almanya’ya götürülmeyenler burada tutulmuş. Pirson, kütüphaneden ve fotoğraf arşivinden herkesin faydalanabileceğini söylüyor. Doktora yapanlar ve bilim adamları, isterseler burada gece de kalabiliyor. 5 adet misafir odaları var. g.baki@zaman.com.tr
***
Piyale Paşa Camii eski hali (üstte) ve yeni hali (altta).
Sahip çıkamadığımız kültür mirasımızı yabancılardan parayla alıyoruz
Kültür Tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu: Türkiye’nin bir kültür politikası olmadığı için kültürümüze dair herhangi bir eyleme geçilmedi. Ne zaman ki restorasyonlar başladı ve dokümana ihtiyaç duyuldu yapılan hata anlaşıldı. Çünkü Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde sadece belge var. Fotoğraf ve efemera (gündelik yaşama ait ıvır zıvırlar; diploma, gazete, broşür, mektup, kartvizit, poster, kartpostal, davetiye…) yok. Kültür ve sanat tarihçileri, restorasyonlarda bu tarz belgelere de ihtiyaç duyuyor. Yabancıların Osmanlı kültür tarihini yorumlama gücü de böyle belgelere sahip olmalarından geliyor. Halbuki İstanbul’da böyle çok koleksiyon satılığa çıktı. Hepsini yabancı enstitüler aldı. Bizim tabeladan öteye gitmeyen vakıflarımız, enstitülerimiz ise böyle envanterlere sahip çıkmadı. Şimdi bakanlık, vakıflar ve bu kurumlar onların kapısını çalıyor.
Alman Arkeoloji Enstitüsü kütüphanesinde seyyahların Osmanlı coğrafyasına dair izlenimlerini yazdığı kitaplar var. Bu haritalar, resimler ve gravürler bugünlerde yapılan restorasyonlar için önemli kaynaklar.
Arkeologlar artık müzelere malzeme toplamak için kazmıyor
Anadolu’ya önce Osmanlı’yı merak eden seyyahlar geldi. Toprak üstündeki yapıları, insanların hayatlarını gözlemleyen ve yazan bu Batılı seyyahlardan sonra arkeologlar toprak altındakileri görmeye geldi. Görmekle kalmadı bulduklarını yanlarında götürdü. Pirson, 19. yy’da arkeolojinin bir amacının da büyük müzelere malzeme temin etmek olduğunu hatırlatıyor. “Bunu sadece Batı Avrupa’da değil dünyanın her yerinde görüyoruz. Hatta İstanbul müzesinde de görüyoruz.” diyen Pirson, konjonktürün artık değiştiğini, kazıların müzeye malzeme toplamak için değil bilim için yapıldığını söylüyor. Kazılarda bulunanlar o bölgede yapılan müzelerde sergileniyor. 130 yıldır devam eden Bergama kazısına da başkanlık eden Pirson, Bergama kazıları araştırılan Kızıl Avlu adlı kuleyi restore edip müze haline getirdiklerini vurguluyor. Alman Arkeoloji Enstitüsü, Bergama dışında Çorum Hattuşa, Urfa Göbeklitepe, Milet, Didim, Priene’de de arkeolojik kazılar yapıyor.