Hiç boş durmuyorsunuz. Her aradığımızda bir başka şehirde veya ülkedesiniz. Bizse emeklilik günlerinizi yaşadığınızı, evinizde beste yapıp eşe dosta ud çaldığınızı düşünüyorduk.
(Gülüyor) Bir ara 1993 ile 2000 yılları arasında bir durgunluk yaşadım, bunu kabul ediyorum. Ama 2000’den sonra müthiş bir açılım var. Hatta son yıllarda ilgi patlaması var. 4 yıl önce Aksiyon dergisinde Fatih Vural imzalı röportajım olmuştu. Orada da başlığa çıkarılan vurguladığım bir olay vardı: Özellikle aklı başında kesimin, düğünlerinde Coşkun Sabah’ı tercih ettiği… O zamanlar bayağı ses getirmişti bu röportaj. Medyada gözükmesem de, magazin programlarına çıkmasam da böyle bir yoğunluk yaşıyoruz.
Yoğunluk yormuyor mu? Belli bir yaşa geldim daha rahat edeyim demiyor musunuz?
Bu yoğunluk bana yarıyor. Herkes de öyle söylüyor. Daha iyi görüyorlarmış beni. Biraz kilodan şikâyetçiyim. (gülüyor) Çoğunluk sahnelere dönmek için geç kaldığımı söylüyor. Herhalde şarkılarımız internetten de yayıldı. Şarkılarım yeniden trend oldu. O kadar kuvvetli şarkılar yapmışız ki hâlâ dinleniyor.
Şimdi öyle güçlü besteler yapılabilir mi?
Yapsan da bu medya kirliliğinde şarkı kendini gösteremez. Gereksiz insanlar çok yer kaplıyor medyada. Gerçek sanatçılara yer kalmıyor. Şöyle baktığınızda, efendi, kaliteli duruşu olan sanatçıların geri planda olduğunu göreceksiniz. Hep göz önünde hatun kişiler ya da magazine malzeme olanlar. Ben geçen Ramazan ve Kurban bayramlarında Kıbrıs’a gittim. Uçak; assolist, meşhur sanatçı doluydu. Hepimiz de 5 yıldızlı otellerdeydik. Diğerlerinin hep haberi yayımlandı ama benimki yayınlanmadı.
Albümü, gelmiş geçmiş en çok satan sanatçı oldunuz ve sonra bir anda kayboldunuz. Şöhret hızla geldi ve gitti. Neden?
Özel kanallar açılmıştı. Ve o dönemde ticari hayatta bir şey yaşadım. Başka bir plak şirketiyle anlaşınca eski şirketim bitmemiş bir albümümü piyasaya çıkardı. Buna çok içerledim. 4-5 sene müziğe ara verdim.
Bu sürede ne yaptınız?
1980’lerde çok kazanmıştım. Birikimlerim vardı. Bol bol gezdim. Almanya’da kaldım 2-3 yıl. Amerika’ya çok sık gittim. Sahneye bağımlı olan bir insan değilim.
O zaman şu anda zevk için sahneye çıkıyorsunuz…
Hem zevk hem motive olmak için yapıyorum. Bir yerde de hazıra dağ dayanmaz derler. Hazır 5-6 sene götürür, ama hazırın da bittiği nokta vardır.
Diyarbakır’da doğmuşsunuz. Diyarbakır’ı hatırlıyor musunuz?
Tabiî ki 11 yaşındaydım İstanbul’a geldiğimizde. Tarihî Diyarbakır’da doğdum. 7 yaşına kadar burada surların içindeki 200 senelik siyah taş evde yaşadım. Hâlâ duruyor ev. Ama dışına sıva yapmışlar. Sonra dedemle babam yeni Diyarbakır’dan Emlak Kredi Bankası’nın villalarından bahçeli ev aldı. Bahçede, ağaçlar içinde çocukluğun hakkını vererek yaşadım.
Sonra neden İstanbul’a geldiniz? Ekonomik sebepler mi?
Ağabeyim, Amerikan kolejini bitirmişti. Diyarbakır’da üniversite yoktu. Bizde çocuk tek başına bırakılmazdı. Dedemle babam, ağabeyimin üniversitede okuması için ailecek İstanbul’a taşınmamıza karar verdi. Bu dediğim 1966 yılı. Babam Diyarbakır’da terziydi, İstanbul’da kundura işi yaptı. Ayakkabı atölyesi ve mağazası vardı. Sonra iflas etti. Lisede okuyordum. Aile iflas edince, ağabeyim ve ben çalışmaya başladık. Gazinolarda ben ud, ağabeyim keman çaldık. Solistlere eşlik edip evi geçindiriyorduk.
Müziğe mecburen başladınız yani…
Ev parasız kaldı. Mecburen çalışmalıydık.
O zamana kadar müzikle hobi olarak ilgileniyordunuz.
Tabii, kendi zevkimiz için yapıyoruz. Profesyonel hiç düşünmüyorduk. Ben hiç sanatçı olacağımı düşünmüyordum.
Hayaliniz neydi?
Her çocuk gibi doktorluktu.
Ağabeyiniz ne okuyordu?
İktisadi Ticari Bilimler Akademisi. Okulu bitirdi. İçimizdeki tek üniversite mezunu o. Ben konservatuvara başladım ama ikinci sınıfta bırakmak zorunda kaldım. Çünkü konservatuvarı okurken şöhret oldum. Çok iyi bir udiyim. İstanbul Radyosu’na da girmiştim. Gece sabaha kadar çalışıyor, gündüz derse giriyordum. Sonra konservatuvarı yoğunluktan bırakmak zorunda kaldım. Ama hocalarımla görüşüyordum.
Elektro udu sahneye çıkmak için geliştirdim
Konservatuvara girdiğinizde müzik bilginiz vardı değil mi?
Biraz vardı. Babam ud çalardı. Profesyonel değildi ama musikişinastı. Türk sanat müziğini, Osmanlı musikisini çok severdi. Her pazar arkadaşlarıyla fasıl meşki yaparlardı. Taş plak koleksiyonu vardı. Bu üç çocuğuna da sirayet etti.
Kilise müziğinin, müzisyenliğinizde bir etkisi var mıydı?
Bizde, Süryanilerde kilise müziği çok sesli olarak değerlendirilmiyor. Kilise müziği çok da önde değil. Bir Rum kilisesi veya Avrupa kilisesi gibi değil. Onlarda kilise müziği çok öndedir ve kilise müziği ikinci bir konservatuvardır. Bizde öyle olmadığı için müzisyenliğimizde bir etkisi yoktur.
Udun dışında çaldığınız enstrüman var mı?
Keman. Eskiden çok iyiydim. Biraz da kanun. Konservatuvar yıllarında merak saldığım gitar var bir de. Uddaki gelişimime faydası olur diye biraz kurcaladım. Hakikaten faydası oldu.
Ayakta çalmanızı sağlayan elektro udu gitardan mı esinlendiniz?
Evet, gitardan esinlendim. Elektro ud sahnede iyi oluyor. Telsizdir o. Tabii hocalarımız onu pek tasvip etmiyorlar ama sahnede çok rahat ediyorum. Müthiş bir rahatlık sağlıyor. 1998 yılında sahne için düşündüm. Eskiden sahnede çakılı duruyordum. Ya tek ayak üstünde kalıyordum ya da iskemlede oturuyordum. Bu, dinleyiciyle iletişimimi kısıtlıyordu. Büyük salonlarda, özellikle sahnede pire kadar kalıyorduk. Dinleyenleri konsantre edemiyorduk. Şu anda geziyorum. Sahne yoğunluğumun artmasında elektro uda geçmemin payı yüzde yüz.
Çiller’in teklifini kabul etseydi, ilk Süryani milletvekili olacaktı
Siyasete ilgili bir insan mısınız?
Yani tabii duyarlı bir vatandaşım. Memleketi idare eden kişiler hakkında benim de bir değer yargım, kafamda oluşturduğum benim de bir derecelendirmem vardır illaki. Ama siyaseti hiç düşünmem. En azından şu anlamda düşünemem. Çünkü vekil olan biri sahneye çıkamaz. Ben şu anda konserlerime ara vermek istemem. Belki ileriki yıllarda, bilemiyorum, kesin çizgim yok. Ama bilemem yaş haddi var mı?
Siyasete girme gibi bir niyetiniz var mı?
Tansu Çiller döneminde 3. bölgeden adaylık teklifi geldi. O zaman il başkanıydı, Süleyman Soylu aramıştı, Yeşilköy’de görüştük, genel başkanlarının teklifini iletti. Ben nazik şekilde düşünmediğimi söyledim. Hele o yıllar hiç düşünmedim. 1997 yılıydı.
Belki de ilk Süryani milletvekili olacaktınız…
Evet. Üçüncü bölgede Süryani nüfusu yoğundur.
Kazanır mıydınız?
Bilemiyorum. Ama ben Türkiye’de Coşkun Sabah oldum. Yani bana verirseler de ayırımcılık yapmayarak verirlerdi.
Kızımın şarkıcı olmasını istemiyorum
Geç baba olmanızın sebebi neydi?
O şekilde plan yaptım. Her şey hesaplı kitaplı. Evlenip ayrılmak olmazdı. Evliliğe hazır hissettiğim zaman 41 yaşımda evlendim.
Bir yerde kızınızın müzisyen olmasını istemeyeceğini söylüyorsunuz…
Müzisyen olmasını hiç istemem. Hiç de tavsiye etmem. Ama akademik yönde müzisyen olabilir. Bir İdil Biret, bir Suna Kan gibi. Piyasanın içinde olan bir insan olarak, piyasanın ne kadar kirli olduğunu biliyorum. Özellikle bayan sanatçıların birtakım ödünler vererek bir yere geldiğini gözlemlemiş olarak kızımı bu kurtlar sofrasına atmak niyetinde değilim.
Müziğe ilgisi var mı?
Hiç yok. Hele piyasa müziğine hiç ilgisi yok. 13 yaşında çok aklı başında, yaşından çok daha olgun. Onun bu taraklarda hiç bezi yok.
“Oruç tutuyor musunuz?” sorusuna ne cevap verdi?
Benim hanım Müslüman. Ben kendimi Türkiye’den soyutlamıyorum ki! Bir gazeteden muhabir telefon açıp oruç tutup tutmadığımı sordu. ‘Hayır tutamıyorum.’ dedim. Muhabir ona içerlemiş, niye ‘tutmuyorum’ demişim? Ancak bir Müslüman’ın söyleyeceği bir şeymiş. Benim dinimden ötürü tutmadığımı söylememi beklemiş. Ben o söylemi yapmam. Ben kendimi arındırmıyorum ki Türkiye’den. Türk vatandaşıyım, askere gittim. Onu bir abuk subuk haber olarak değerlendiriyorum. Yazılmaması gereken bir şey. Benim eşim Müslüman’sa bana ‘Oruç tutuyor musun?’ dendiği zaman ‘Hayır, oruç tutamıyorum.’ demem kadar normal bir şey olmaz. Ben bunu nasıl dine yorarım? Neden Süryani olduğum için söylemeliymişim? En karşı olduğum, sınıflandırma. Gazetecinin ‘Oruç tutuyor musun?’ sorusuna, bağlı olduğum, doğduğumda anne babamın tayin ettiği bir şeyi öne sürerek o ilinti ile cevap vermek Türkiye’ye, benim hayat görüşüme haksızlık olur. Çok nazik şekilde söyledim. O kibarlığı anlamıyor ki!
Türkiye’de büyük bir sorun göremiyorum
Dünyayı geziyorum, en son Viyana’daydım. Eski yıllara göre Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın artık başları daha dik. Ekonomimiz daha iyi, dengeler artık bizim lehimize işliyor. İstanbul dünya kenti oldu. Ben Türkiye’nin ciddi bir sorunu olduğu kanaatinde değilim. Ciddi sorun olmadığı için ufak teferruatlar büyük sorun gibi gösteriliyor.