Hüseyin Avni Kabaçalı namı diğer Nazım Hikmet amca, ünlü Türk şairine ikizi kadar benziyor. Bursa’da yaşayan Kabaçalı, naht sanatçısı. Emeklilik günlerini tarihi Irgandı köprüsü üzerindeki sanat atölyesinde geçiren Kabaçalı’nın ailesi Kazan’dan kominizmden kaçıp Türkiye’ye sığınmış. 29-04-2011 ZAMAN
Nâzım Hikmet, Moskova’ya kaçmak için Batum’a ayak bastığı zamanlarda Kazan Tatarı bir aile de komünizmden kaçmak için buradan gemiye biner. Gemi Türkiye’ye doğru hareket eder etmez topa tutulur. Yara alır ama kurtulurlar. Zorlu ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Ankara’ya yerleştirilirler. Oradan Uşak’a, sonra da İzmir’e geçerler. Son durakları Bursa olur. Ailenin, burada doğan oğulları Musa, yine komünizmden kaçan Balkan göçmeni Arnavut bir ailenin kızı Fatma Hanım ile evlenir.
Şimdilerde mavi gözleri, pürüzsüz beyaz teni, kıvırcık kır saçları ve geniş omuzlarıyla Nazım Hikmet’e ikizi kadar benzeyen Hüseyin Avni Kabaçalı, 1955 yılında bu ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelir. Evde komünizmle ilgili adı konulmamış bir yasak vardır. Bu konuda konuşulmadığı gibi komünizmle ilgili katiyen kitap da okunmaz. Çocuklar babaannelerinden, hep komünizmden nasıl canlarını kurtardıklarını dinlerler.
İşin garip tarafı bu ailenin tek erkek evladı olan Hüseyin Avni, yaşlandıkça Türkiye’de komünizm denince akla gelen ilk isme, Nazım Hikmet’e benzer. Kabaçalı, başlarda bu durumu kabullenemez. Zaten kimse de pek dile getiremez. Fakat son 10 yılda benzerliği kabullenmiş. Oğlunun onu görünce “Nazım geliyooor!” nidalarına, atölye arkadaşlarının arada aşka gelip “Atlılaaar!” diye Nazım Hikmet’ten şiirler okumasına bir şey demiyor. Hatta “Keşke kabrini getirseler de gidip ruhuna Fatiha okusak.” diyor. Geçen 10 yılda insanların medeni cesareti de artmış. Yolda, otobüste, camide görenler özür dileyerek söze giriyor ve bu benzerlik üzerine uzun uzun konuşuyormuş kendisiyle.
***
Fikrimiz ayrı ama iyi şairdir
Hüseyin Avni Kabaçalı, 10 yaşından beri nahtla (ahşap oyma sanatı) ilgileniyor. 1984 yılından bu yana da hat dersleri alıyor. Hattat Mahmut Şahin’den icazet almış. Şimdi Bursa Irgandı Köprüsü üzerindeki Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar Atölyesi’nde naht dersleri veriyor. Demir-çelik fabrikasından emekli olan Kabaçalı, gençlik yıllarında gazetede musahhih (baskıdan önce son okuma yapan-düzeltmen) olarak çalışmış. Dolayısıyla hızlı kitap okuyor. Kendisi mütevazılık yapıyor ama çevresi çok okuduğunu söylüyor. Nitekim evinde bini aşkın kitabın olduğu bir kütüphanesi var. Kütüphanenin en güzide köşesinde ise Necip Fazıl, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim. Özellikle Peyami Safa’nın kitaplarını çok seviyor. Fransız yazarları da beğenerek okuyor. Marcel Proust’un “Geçmiş Zaman Peşinde” kitabından söz ediyor.
Osmanlıca yazmanın yanında okumayı da biliyor ve eski divanlardan beğendiklerini bir defterde topluyor. Risale-i Nur okuduğu için Osmanlıca kelimelere aşina olduğunu söyleyen Kabaçalı’nın seçme Divan şiirlerinden oluşan defterleri var. Nazım Hikmet için ise, “Fikirlerimiz örtüşmüyor ama şairliğine de bir şey diyemem. İyi bir şairdir.” diyor.