Eğitimci yazar Niyazi Sanlı, yurtdışına giden ve hayata erken veda eden eğitim gönüllülerinin hikâyelerini yazdı. Fedakar öğretmenlerin kulaktan kulağa dolaşan hikayelerini, onların aileleriyle, arkadaşlarıyla ve öğrencileriyle görüşerek kaleme alan Sanlı, “1990’ların dünyasında, bir bavulla, bilmedikleri diyarlara giden genç öğretmenlerin takdire şayan hicretleri ve oralarda yaşadıkları daha çok anlatılmalı.” diyor.Eğitimci yazar Niyazi Sanlı, yurtdışına giden ve hayata erken veda eden eğitim gönüllülerinin hikâyelerini yazdı. Fedakar öğretmenlerin kulaktan kulağa dolaşan hikayelerini, onların aileleriyle, arkadaşlarıyla ve öğrencileriyle görüşerek kaleme alan Sanlı, “1990’ların dünyasında, bir bavulla, bilmedikleri diyarlara giden genç öğretmenlerin takdire şayan hicretleri ve oralarda yaşadıkları daha çok anlatılmalı.” diyor. 24-02-2012 ZAMAN
Onların hayatını hep başka çağlarda yaşamış uzak insanların hikâyesi gibi dinledik. İçimiz sızlayarak ve imrenerek… Oysa efsane değildi dinlediklerimiz, kahramanları da içimizden birileriydi. Kütahya’dan, Çorum’dan, Diyarbakır’dan kalkıp adını bilmedikleri ülkelere gitmişlerdi. Bazıları gitti ve bir daha gelmedi… Destanlara konu olacak ‘gerçek’ bir hikaye bıraktılar geride. Eğitimci yazar Niyazi Sanlı, yurt dışındaki Türk okullarında öğretmenlik yaparken genç yaşta hayata veda eden eğitim gönüllülerinin hayatını yazdı. Onların aileleriyle, mesai arkadaşlarıyla, öğrencileriyle görüştü, kabirlerini ziyaret etti ve bunları Işık Pervaneleri adıyla kitaplaştırdı.
Niyazi Sanlı da yurtdışına giden ilk eğitim gönüllülerinden. Üniversiteden mezun olduğu 1993 yılında Kırgızistan’a gitmiş, oradan da Çeçenistan’a… Savaş çıkınca dönen Sanlı, artık İstanbul’da Türkçe öğretmenliği yapıyor. Genç bir öğretmenken yokluğa ve savaşa tanıklık eden Sanlı, önce kendi anılarını kaleme almış; “Kırılma Noktası Kafkasya” (Kaynak Yayınları). Sonra kendisi gibi yurtdışına giden ve hâlâ gurbette öğretmenlik yapan Süleyman Alptekin’in hikâyesini yazmış; “Duru Bir Gönül” (Kaynak Yayınları). Sanlı’yı Işık Pervane’lerini yazmaya yönlendiren ise eğitim şehidi Adem Tatlı’nın kitabını yazması olmuş. 1993’te Moğolistan’a öğretmen olarak giden Tatlı, 2006’da geçirdiği trafik kazası sonucu vefat etmiş ve vasiyeti üzerine Moğol bozkırlarına gömülmüştü. Bu kitaptan sonra Sanlı, şehit öğretmenlerin izinde ülke ülke gezip, nerelerde ne şartlarda çalıştıklarını gördü, öğrencilerinin neler söylediğini, mesai arkadaşlarının duygularını dinledi ve geride bıraktıkları ailelerinin hallerini gördü. Kaynak Yayınları’ndan çıkan Işık Pervaneleri, bu tanıklıkları anlatıyor.
“Hepsi birer roman olacak hayat” diyen Sanlı, kitabı hazırlama sürecinde çok duygusal anlar yaşadığını söylüyor: “Ailelerle 3-4 saat görüştüysem yarısı karşılıklı ağlamakla geçti. Hepsi evlatlarının aziz hatırasını taşıyacak erdemde insanlar. Böyle evlatlar yetiştirmelerinden belli.” Sanlı, ailelerle ve mesai arkadaşlarıyla yaptığı bu görüşmeleri kameraya almış. Belgesel de hazırlamayı düşünüyor: “1990’ların dünyasında bir bavulla bilmedikleri diyarlara giden genç öğretmenlerin bu takdire şayan hicretleri ve oralarda yaşadıkları daha çok anlatılmalı. Yazılmalı, filmi çekilmeli. O kadar güçlü hikâyeler ki ve hepsi yaşanmış.”
Sanlı, görüşmelerden sonra yazmak için bilgisayar başına geçtiğinde epey zorlanmış, “Günlerce tek bir kelime yazamadım. Çok ilginçti. Böyle sıkıntılı günler geçirirken bir gece rüya gördüm. Kalktım abdest aldım ve yazmaya başladım. Sonra yazmaya başlamadan önce hep abdest aldım.” Işık Pervaneleri, sekiz öğretmeni anlatıyor: Ali Aytekin. Bilal Kaya, Hakan Duran, Bilal Yaldız, Celal Ergüder, Murat Alkan, Kadri Fidanoğlu ve Hakan Usta…
Siyah incilerin ‘Hakan Usta’sı
Sultanbeyli’de bir grup esnafla Tanzanya’ya giden Erkan Çağıl, nam-ı diğer Hakan Usta, burada onları gezdiren Jozef’in “Neden neden daha önce gelmediniz? Benim annem kesinlikle şehadet ederdi. Çok iyi bir yüreği vardı.” demesinden çok etkilenir. Erzurumlu Hakan Usta, artık nereye giderse kendini “Ben Tanzanyalıyım.” diye tanıtıyordur. Çok geçmeden eşi ve çocuklarıyla Tanzanya’ya gitti. Burada bir torna şirketi kurdu. Eşine “Ben Ebu Eyyûb el Ensarî gibi olacağım. Dünyanın dört bir tarafından gelip benim kabrimi ziyaret edecekler. Gazeteler ve televizyonlar benden bahsedecek.” diyordu. Ölünce Tanzanya’daki kolejin bahçesine gömülmesini istiyordu. Vasiyet ettiği gibi oldu.
Arnavutların göz bebeği ağa oğlu
Kadri Fidanoğlu (sağda), Diyarbakırlı bir ağanın ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Türkçe öğretmeni olarak mezun olduğu yıl ailesine Arnavutluk’a gideceğini söylediğinde büyük tepki aldı. Ama o kararlıydı. Arnavutluk’a gitti. Öğrencileriyle öyle bir sevgi dili kurdu ki 3 ayda anne-babalarına tercümanlık yapacak kadar Türkçe öğrendiler. Arnavut bir kızla, Bedia Hanım’la evlendikten bir ay sonra Türkiye’ye giden Kadri öğretmen, kader arkadaşı Celal hocayla geçirdikleri trafik kazasında yaşama veda etti. Yıl 1995’ti. Annesi, Arnavutluk’a gitmek isteyen oğlunun, “Benim şehit olmamı istemiyor musunuz?” sözünü hatırlıyor.
“Şehit olmak için dua aldım”
1990’ların ortasında, öğrenciler için arkadaşıyla Arnavutluk’a giden Murat Alkan, yine arkadaşıyla Türkiye’ye dönerken Yunanistan’da vefat etti. Ailesinin tek erkek evladı olan Murat öğretmen, Arnavutluk’a gitmeden yıllar evvel babasına “Ben şehit olmak için dua aldım!” demiş. Bu sözü üzerine oğluna ani bir refleksle “Sen ne diyorsun?” deyip tokat atan Alkan’ın babası, şimdi “Demek ki dileyince oluyormuş.” diyor. Öğrencileri ise aradan yıllar geçmesine rağmen Murat Alkan’ın adını duyunca ağlamaya başlıyor. Şimdi Alkan’ın kız kardeşi Arnavutluk’ta. Bayrağı abisinden aldı.
‘Bilal öğretmen’di yıldız oldu
Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik Bölümü’nü kazanan ama elektronik okumayı istemediğine karar verince Marmara Üniversitesi Fizik Öğretmenliği’ne geçiş yapan ve burayı birincilikle bitiren Bilal Yaldız, Atlanta’da olimpiyat öğrencilerinin hocasıydı. Yaldız, onlara ders çalıştırmak için okula giderken kalp krizi geçirdi ve vefat etti. Bilal hocanın kabri, baba ocağında Mersin’de. İsmi ise olimpiyatlarda birinci olan Atlanta’daki Amerikalı öğrencilerinin NASA’dan satın aldığı bir yıldızda yaşıyor.
O sustu, öğrencileri konuştu
1992 yılında Arnavutluk’a giden İskenderunlu Celal Ergüder öğretmen, önce eğitim vereceği okulu inşa etti arkadaşlarıyla birlikte. Maaşıyla öğrenci okutacak kadar kendini eğitime adayan Ergüder, 1995 yılında memleketine giderken geçirdiği trafik kazasıyla vefat etti. Celal öğretmen, öğrencileri tarafından çok sevilirdi, az konuşurdu. Meğer susmasının sebebi öğrencilerinin konuşacak olmasıymış. Celal öğretmenin attığı tohumlar şimdi ülkesinin ileri gelen devlet adamları, işadamları.
‘Tuna Boyu’ şehidi Ali öğretmen
Ali Aytekin, Konya Selçuk Üniversi-tesi’nde öğrenciyken 1993’te Roman-ya’ya gitti. Öğrencileriyle Tuna Nehri kenarına pikniğe giden Ali öğretmen, yüzmek için nehre giren iki öğrencisi ve onları kurtarmak isterken boğulma tehlikesi geçiren öğretmen arkadaşını kurtardı ama kendini kurtaramadı. Ali öğretmenin fotoğrafı, anne babasının ve Romanya’da gelişini gözyaşlarıyla karşılayan Romanyalı Sabere halanın duvarında asılı.
Eyüp sabırlı Bilal öğretmen
Eğitim gönüllüsü olarak eşi ve kızıyla Romanya Mecidiye’ye giden Bilal Kaya, amansız hastalığı sürecinde ülkesine dönmeyi düşünmedi hiç. Ameliyat olmak için Türkiye’ye gidiyor, iyileşince dönüyordu. Hz. Eyüp misali vücudunda çıkan yaralar için ‘of’ demiyordu. Bilal öğretmenin hayatı herkes için ibret niteliğinde.
Kaderine yürüyen gönüllü
Ailesinin en küçüğü, göz bebeği Hakan Duran, Atlanta’ya giderken hastalığından haberdar değildi. Gidişinin 21. gününde yaşama gözlerini yuman Duran, sanki gurbete ölmeye gitmişti. Çevresindekiler o giderken ailesini, evini, arabasını, kariyerini bırakıp gidişine şaşırmıştı. O ise herkese “Vazife orada, hizmet orada… kader beni oraya çağırıyor.” demişti.