Ankara’nın hiperaktif ve en renkli gazetecisi o. Ekibi, “Biz siyaset veya haber programı değil talk show yapıyoruz.” diyor. TV8’in Ankara temsilcisi Erkan Tan ise; “Siyasî talk showlara Türkiye alışık değil ama benim yaptığım tam olarak bu. Güler yüzlü siyaset programı yapıyorum.” diyor. Kendisini sokak televizyoncusu olarak tanımlayan, Ankara siyasetinin sıradışı ve kabına sığmaz gazetecisi Erkan Tan ile nev-i şahsına münhasır televizyonculuğunu konuştuk. 04-03-2012
14 yıldır aynı programı, aynı kanalda aynı saatte yapıyorsunuz. Türk televizyonculuğu için bir rekor. Nedir sırrı?
Doğru. Türk televizyonlarında böyle ara vermeden program yapan başka bir televizyoncu yok. Hele merkezi İstanbul’da olan ulusal kanalların hiçbirinde yok. Ankara temsilcileri haftada bir birini, genellikle de bir bakanı, ağırlıyor ama her gün yok. Değişik bir siyasî program yapıyoruz.
Siz de siyasileri ağırlıyorsunuz ama program esprilerle geçiyor, tarzınız mı bu, reyting için mi yapıyorsunuz bunu?
Evet, doğru, bu değişik tarz reyting de getiriyor bize. Bazı konuklarımızı normalde eşleri bile seyretmiyor. O yüzden ilginç ve esprili program yapıyoruz ki eşleri ve herkes onları izlesin. Benim yaptığım güler yüzlü ciddiyet.
Peki konuklar nasıl karşılıyor bunu?
Bu tavır, hemen kabul edilmedi tabii. Hem gelenler tarafından hem meslektaşlarım, hem de patronlar tarafından. Aslında burada gerçekleştirdiğim çok zor bir şey. Gelenler önceleri ciddiyetsizlik olarak değerlendirdi. Ben bu tarzın doğru olduğunu düşünüp ısrarcı oldum.
Tarzın doğruluğunu düşündüren nedir?
Çünkü bunun seyredilebilir olduğunu düşünüyorum. Ailemden dolayı ciddiyetin şahını biliyorum. Babam vali benim. Makam arabasında doğmuş adamım ben. Öteki ismim ciddiyet. Ama baktım ki ciddi olmak için yaptığımız şey seyircinin ilgisini çekmiyor.
Ailenizden dolayı ya da mesleğe TRT’de başlamanızdan dolayı ciddiyetten bıkmış olabilir misiniz?
Belki de. Bunların da etkisi olduğunu düşünmek mümkün. Ciddi olan sıkıcıdır anlayışını değiştirmeye zorunlu hissettim kendimi. Ciddi olan sıkıcı değildir, çok ciddi işler yaptım ama güler yüzlü de olunabileceğini ispatlama derdiyle…
Soruyu soruyor ve sonra ‘diyorlar’ diyorsunuz. Sizin sırrınız bu kelime mi?
Planlı bir şey değil. Ama zamanla fark ettim ki bu ‘diyorlaaar’ benimle özdeşleşmiş ve insanların diline pelesenk olmuş. Ben karşımdakini yumuşatmak için, bir hoşluk olsun, sabah sabah insanları güldürelim diye yapıyordum. Baktım insanlar da zor durumlarında kullanıyor. Şahidim eşler birbirleriyle böyle konuşuyor. Normalde eşine söyleyemediğini, söylediğinde kızacağı şeyi ‘diyorlaaar’ diyerek söylüyor. Geçen hafta CHP kurultayına gittim, her gören; “Ya öldürüyorsun bizi. Daha çok AK Partililere sorup sorup sonra da ‘diyorlar’ diyorsun ya, çok hoşumuza gidiyor.” dedi.
Sorunca izleyenin içinin yağı eriyor yani.
Aynen. Milletin içinin yağı eriyor. Bazen seyircilere karşı konuklarım beni koruyor. Seyircinin beni eleştiren mesajlarını da okuyorum. “Bana bak Erkan Tan, senin ne biçim AK Partili olduğunu gördük, azıcık da aleyhine olanları okusana kardeşim…” falan diye okuyorum, konuğum araya giriyor ve “Yok, Erkan Bey’in tarzı öyle.” Bu tabii zamanla, büyük çabayla ve iyi niyet ve saygıyla oldu.
Sonuna “diyorlaaar” diye eklediğiniz sorular gerçekten dinleyiciden mi geliyor?
Açıkçası başlangıçta benim sorduklarım da oluyordu ama şimdilerde tamamı izleyiciden geliyor. Twitter ve cep telefonu sağ olsun.
Konuk edemediğiniz siyasetçi oldu mu?
Vallahi Erbakan’ı ağırlamayı çok istemiştim, onun sağlığı el vermedi. Ama hepsi geldi. Devlet Bahçeli bile geldi.
Her partili sizi kendisinden sanıyormuş?
Çok enteresan. Sokakta, parti kulislerinde gezdiğimde hepsi beni kendisinden zannediyor. Çok iyi bu. CHP kurultayında Süheyl Batum’dan daha popülerdim. Herkes benimle fotoğraf çektirdi. Bu kadar sevildiğimi bilmiyordum mesela.
Televizyonculuğa nasıl başladınız?
1989 yılında TRT’nin açtığı sınavları kazanarak televizyonculuğa başladım. Aslında İstanbul Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Normalde diplomat olmayı istiyordum. Spiker olmak hiçbir zaman hayalim ve hedefim olmadı.
Ama spikerlik sınavına girdiniz?
Her üniversiteyi bitiren Türk genci gibi, bitirdim ve işsizdim. Babamın evine gittim. Babam o zaman Giresun’da vali yardımcısı. Artık babadan para isteyemiyoruz. Arkadaşlarım Ankara’da, İstanbul’da, buralara gitmek istiyorum. Bir baktım TRT’de sınav ilanı var. Dedim müracaat edeyim, sınav var diyerek giderim. Meşru bir bahane olur. Başvurdum ama tesadüfe bak sınav Trabzon’daymış. Neyse sınavları kazandım ve 1990 yılında ekrana çıkmaya başladım. İlk işim anonslardı. Hani, ‘Saat 5, şimdi açık öğretim dersleri başlıyor.’ anonsları. Bu anonsla Türkiye’nin en meşhur simalarından oldum. Tek kanal var ve günün belli saatlerinde yayın yapılıyor. Hatta benim için “Erkan Tan, ekrana taze kan” başlıkları atıldı.
TRT’den özel kanala geçiş nasıl oldu?
1999’da TV8 kurulurken teklifte bulundular. Aslında rahat battı diyebiliriz. Kimse kimsenin tavuğuna kışt demiyordu. Gitmeliyim ve özel televizyonlarda yer almalıyım diye düşünmüştüm.
Meslek hayatınız boyunca siyasileri ağırladınız. Seviyor musunuz onları?
Siyasileri seviyorum ama siyaseti sevmiyorum. Siyasiler renkli
adamlardır, iddia sahibi olanlar milletin karşısına çıkar.
Ankara gazetecileri içinde görmekten hoşlanmadığınız insanlar var mı?
Evet. Ama isim vermeyeyim. Ama tüylerimi diken diken eden ve etmeye devam eden adamlar var.
Onlar neden rahatsız ediyor sizi?
Çünkü her dönemde aynı yakınlıkta olmaları ve iktidarın adamıymış gibi görünmeyi başarmalarından nefret ediyorum. Onların gerçek yüzünü görmeyen iktidarlardan da nefret ediyorum.
Nasıl bir yöneticisiniz?
Babacan, olumlu ve pozitif… Neden yapılamayacağını değil nasıl yaparızı zorlayan insan tipi benim en çok sevdiğim insan tipi.
Sizden çekinir mi çalışanlarınız?
Tabii ki. Ama şöyle bir çekingenlik beni sevindiriyor; üzmeyelim yanlış yapmayalım. Korku değil de sevgiye ve bağlılığa dayalı çekingenlik var.
14 yılda müdavimler oluştu
Erkan Tan, her sabah programına sokak röportajlarıyla başlıyor. Meclis’in önündeki caddeye kırmızı bir kürsü koyuyor. Gelen geçenden o günün gündemine dair yorum istiyor. Tabii 14 yılda bu kürsünün müdavimleri olmuş. Emekli bir albay amca varmış ki siyasilere kızınca gelip kürsüden esip gürlüyor, gidiyormuş. İçli köfte getirenler, selam gönderenler oluyormuş. Trafik durunca da şoförlere mikrofon uzatıyor; “Şoför bey canlı yayındayız, ayağınız frende değil mi, haaa tamam, şimdi 28 Şubat’la ilgili ne dersiniz?”
14 yıl boyunca patron bir kez aradı onda da…
Patronum 14 yıl arkamda durdu. Programımla ilgili bir kez aradı onda programla ilgili değildi kişisel bir eleştirisi vardı, “Erkan ekrandan taşıyorsun zayıfla.” dedi. Onun dışında Allah var hiçbir şeye karışmadı. Her görüşten her siyasî partiden insan ağırladım. Benim tarzım çok sıkıntı doğurabilecek bir tarz. Sokakta insana mikrofon uzatıyorum, her an her şey olabilir ama bunun için aramadı hiç.
Vali emeklisi babam ‘Oğlum biraz ciddi olsana’ diyor
Vali çocuğusunuz. Babanız ‘oğlum biraz ağır ol’ filan demedi mi?
En çok uyaran, bu tarzı en beğenmeyen o zaten. Hem izliyor hem beğenmiyor “yapma yav” diyor. En çok onu ikna etmekte zorlandım. ‘Devlet-i âliye’ ya, “Oğlum adam koca bilmem ne, ne biçim konuşuyorsun?” diyor. Ama gelenler anladı. En kolay, en zeki olanlar uyandı bu tarza. Şunu anladılar; bu oğlan bunu seyrettirmek için yapıyor. Amerikan televizyonlarında talk show’lar vardır, en dokunulmayacak konularda espriler yaparlar. Bu neyi mümkün kılıyor; aslında normalde birbirini gırtlaklayacak kadar birbirinden nefret eden insanların gerginliğini alıyor.
Siz de bir nevi siyasî talk show yapıyorsunuz?
Evet, siyasî talk show yapıyoruz. Aksiyonu yüksek bir program. Bu yüzden bu programda hayat var dedik.
Ankara temsilcisi olduk ya, ciddiye alıyorlar
İki yıl önce Ankara temsilcisi oldum. Birçok insanın tavrı değişti. Artık siyasî programlara yorumcu olarak çağırıyorlar. Yakın çevremden ve etraftan temsilci oldun, artık sokak röportajı yapma, program yapma, biraz daha ciddi mi dursan, diyorlar. Benim sloganım “güler yüzlü siyaset”. Onlar yanlış düşünüyorlar.
Sokak televizyonculuğunu ben başlattım
TV8’e geçtiğim yıl Ramazan programı yapmamı istediler. Klasik stüdyo programı yerine yeni bir şeyler yapalım istedim. Sultanahmet Meydanı’nda ilk kez Ramazan etkinlikleri yapılıyor. Burada sokakta yayın yapmaya başladık. Röportaj yapıyor, ünlü konuklarla Ramazan’ı konuşuyorduk. O kadar azdı ki Sultanahmet’teki insan sayısı, otobüs duraklarına gidip adam buluyorduk. 2000 yılıydı. Ramazan’ın son günlerinde Sultanahmet doldu. Bu program Türkiye’deki televizyon programcılığı anlayışını da değiştirdi. Öncelikle Ramazan programları değişti. Televizyoncular sokağa indi. Sokak televizyonculuğunu ben başlattım.