Karaköy’de 125 yıllık bir okuldayız. Yüksek tavanlı binanın dar koridorlarında dolaşırken piyano seslerine ders anlatan öğretmenlerin sesleri karışıyor. Sınıf kapılarındaki küçük pencerelerden içeriye kaçamak bakışlar atıyorum. Sıralarda oturmuş öğrencilerin gözü kara tahtada. Boş olan birine giriyoruz. Ses kayıt cihazımı İstanbul Bahçelievler’deki Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi öğrencileri ile Karaköy Özel Getronagan Ermeni Lisesi öğrencilerinin bir yıldır üzerine çalıştıkları projeyi öğrenmek için açıyorum. ‘Birlikte yaşama kültürü’ hakkında konuşmaya başlıyorlar. Sözü, fikri ilk ortaya atan Rumeysa Şahbaz alıyor: “İçinde yaşadığımız toplum için empati yapmak yani kendini ötekinin yerine koymak çok kolay. Türkiye’de yaşayan her bireyin geçmişinde aynı acılar ve kültür var çünkü.” diyor. Şahbaz projesini sınıf arkadaşı Hanne Betül Bolluk’a anlatmış. Sonra öğretmenlerine. Araştırma ve okumalar yapmışlar ve sonra proje için Karaköy’deki Özel Getronagan Ermeni Lisesi’ni seçmişler.
Gerisini Hanne Betül anlatıyor: “Karaköy’e ilk gittiğimizde proje üzerine çalışan 6 kızdık ve hepimiz de başörtülüyüz. Tabi bizi gören önce şaşırıyordu. Başta konuşamadık. Öğretmenler konu açmaya çalışıyor. Ama mevzu hep tıkanıyordu. Sonra öğretmenler çıktı. Ve sanki onlar var diye konuşamıyormuşuz gibi başladık. 5 saat sonra öğretmenler bizi artık evlerimize gidelim diye zorla ayırdı. Hepimiz liseliyiz ve ortak konularımız, hayallerimiz var. Kalktıktan sonra kardeş hukuku protokolünü imzalarız değil mi, dedim. Arden (Akbıyık) dedi ki, bu protokolü imzalamamıza gerek yok, biz zaten kardeş olduk.”
“Taksim’de beraber gezdiler, birbirlerinin evlerine misafir oldular”
Böyle konulara gelince aydınların, siyasilerin yani büyüklerin sürekli dile getirdikleri “Bu ülkede Laz, Kürt, Türk, Çerkez, Ermeni bir arada yaşıyor.” sözünü hatırlatıyorlar ve Hanne Betül diyor ki: “Bu proje için bir araya geldiğimizde gördük ki, bir arada yaşıyoruz ama birbirimize uzak duruyoruz. Birbirimizi teğet geçiyoruz.” Bir yıldır iki lisenin öğrencileri birlikte ve birbirlerine temas ederek yaşadılar. Görüştüler, Facebook’tan arkadaşlık ettiler. Beraber camiye, kiliseye, birbirlerinin evlerine, okullarına gittiler. Her zaman gittikleri Beyoğlu’nu bu kez beraber gezdiler. Ertuğrul Çavuşoğlu diyor ki: “Projeye katılana kadar hiç bu konuda düşünmemiştim. Ermeniler benim için Filipinler’de yaşayanlar gibiydi. Hiçbir fikrim yoktu. Meğer aynı yerlerde geziyormuşuz. Farkındalığım arttı.”
İki lisenin öğrencileri bir yıldır yürüttükleri ve “Anişabur/Aşure” adını verdikleri projenin sunumunu 5 Mayıs’ta, Bahçelievler’deki Sosyal Bilimler Lisesi salonunda yapacak. Projede çalışan Türk ve Ermeni öğrenciler birlikte yaşama pratiklerinden söz edecekler. İki oturum şeklinde olacak programda ikinci oturumda Ferhat Kentel, Atilla Yayla gibi aydınlar konuşacak. Programın açılış konuşmasını Linda Serkizyan gerçekleştirecek. Linda bir sergide tanımış Hanne Betül ve Rumeysa’yı. Sonra projeye dahil olmuş; “Önyargılarım var mıydı, vardı. Ama bir kişinin yaptığını tümüne yansıtmamak gerektiğini biliyordum. Hanne ile çok yakın arkadaş oldum.” diyor.
Bana dua eder misin?
Tanımak ve konuşmak… Linda ve Hanne Betül sadece proje için görüşmüyor artık. Aralarında geçen ilginç muhabbeti anlatıyorlar. Linda, “Hanne Betül bana dua eder misin diye mesaj atıyor. Ben de ona. Gerçekten her dua ettiğinde sınavım güzel geçiyor.” diyor. Linda hep camiye gitmek istermiş. Nasıl namaz kılınıyor merak ediyormuş. Hanne Betül’le gitmiş. Hanne Betül ve arkadaşları da kiliseye. İnternetin, iletişim kanallarının ve hatta sosyal paylaşım sitelerinin mekanları, ideolojileri ve önyargıları aşıp yeni bir toplum inşa ettiği yeni dünyanın yeni bireyleri geçmişteki önyargıları kırıyor.
Ahsen Nur Balkan da projeden önce Ermenilerle beraber yaşadığının hiç farkında olmadığını söylüyor. Linda sözü alıyor, “Aslında birlikte yaşıyoruz, birbirimizi tanıyoruz ama tanımamak zorundaymışız davranıyoruz.” diyor. Taylar Yeşiltepe, “Böyle çalışmalar çok şey katıyor insana, derslerde daha az öğreniyorum. Spesifik şeylerle Türkiye toplumunu toparlamak yeterli değil. Bence böyle daha iyi. Benim önyargılarım vardı ve birçoğu kırıldı. Artık bir işe girdiğimde insanlarla çalışmaya başladığımda daha iyi şeyler yapmamı sağlayacak.” şeklinde konuşuyor. Elif Fatma Dursun, “Ben de başka bir ötekiyim. Safkan Çerkez’im. Projeyle iki ayrı uca dokunmuş oluyorum. Türkler ve Ermeniler. ‘Ben farklıyım ama kimden neden farklıyım’ı gördüm.” diyor. Hanne Betül, projenin final cümlesini Hrant Dink’ten alıntı yaparak söylüyor: “Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talibiz.”