Her türlü önleme rağmen sahte ürünlerle mücadele edemeyen markalar, son çare olarak ilginç bir yönteme başvurdu. Markaların umudu, daha çok emekli polis ve askerlerden oluşan marka dedektifleri! 6 ARALIK 2008 ZAMAN
Sahtecilikle mücadelede yeni dönem
Çarşı, pazar ve alışveriş merkezlerinde satılan sahte ürünleri, artık dedektifler tespit ediyor. Marka dedektiflerinin sahtecilik şebekesi ile mücadelesi dedektif filmlerini aratmayan cinsten. Sahte ürünün satıldığı mekândan başlayarak nakliyeyi yapanlardan, depolara, üretim yerlerine ve sahteci patrona kadar her aşamayı takip ediyor, her türlü delili topluyor ve ilgili firmaya iletiyorlar. Firmaların hukuk birimleri de bu delillerle savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Filmin final sahnesi de burada başlıyor; mahkeme kararıyla polis ya da jandarma sahte ürün üretim depolarına şok baskınlar düzenliyor ve şebeke çökertiliyor.
Polisiye filmlerden alışkın olduğumuz bu sahneler ülkemizin dört bir köşesinde sık sık gerçekleşiyor. Marka dedektifleri genellikle emekli asker, polis ya da istihbarat mensubu oluyor. Yani istihbarat ve takip konusunda uzman, sahtecilik piyasası hakkında bilgi sahibi, eğitimli ve tecrübeli kişiler emekli olduktan sonra boş durmuyor ve marka dedektifliği yapıyor. Türkiye’de bu işin A takımını Özcan Öksüzoğlu kurmuş. Marka dedektiflerinin şefi diyebileceğimiz Öksüzoğlu, sahte ürün takibine 1989 yılında uluslararası bir şirkette dış ilişkiler müdürü iken başlamış. Emekli olunca işi profesyonelliğe dökmüş. Kurduğu Mert Klas Marka Koruma Danışmanlığı şirketi ile dev firmalar adına sahtecileri takip ediyor. Türkiye’nin hemen hemen bütün illerinde marka dedektifleri var. Sahtecilerin polis ve jandarmadan sonra en büyük korkuları onlar. Sadece Mert Kılas bu zamana kadar topladıkları deliller sonucu 5 farklı firma için 200’ün üzerinde sahtecilik davası açılmış. Tonlarca sahte ürün ele geçirilmiş.
Kılıktan kılığa giriyorlar
İzmir, Manisa, Denizli, Aydın, İstanbul, Bursa, Ankara, Konya, Samsun, Trabzon, Rize, Antalya, Mersin, Adana, Isparta, Diyarbakır, Mardin, Ağrı, Batman, Gaziantep ve Şanlıurfa sahte ürün üretimi ve satışının yoğunlukla görüldüğü yerler. Marka dedektifleri de daha çok bu illerde bulunuyorlar. Şirketlerin satış departmanlarıyla koordineli çalışan marka dedektifleri sahte ürün tespit edilen yerleri yakından izlemeye alıyor. Gerekirse bir hafta, on gün buraya kim mal getiriyor, getiren araçlar kime ait takip ediliyor. Bu takip sırasında şüphe çekmemek için her gün farklı bir dedektif takibatı yapıyor. Araç kullanılıyorsa her gün farklı bir araç kiralanıyor. Gerekli görülürse farklı illerdeki dedektif ekipleri destek veriyor. Hatta kılık değiştiriyorlar. Sakal bırakıyor, farklı kıyafetler giyiyor, sahtecilerin takip edildiklerini anlamalarını engelliyorlar.
Aileleri marka dedektifi olduklarını bilmiyor
Marka dedektiflerinin aileleri bile yaptıkları işten haberdar değil. Öksüzoğlu, ailesinin bu haber sayesinde yaptığı işin ayrıntısını öğreneceğini söylüyor. Dedektiflerin aslında riskli bir işi var. Çünkü tehdit de ediliyorlar, yüksek meblağ rüşvet teklifi de alıyorlar. Hatta en son bir baskın sonrasında ünlü bir parfüm markasının taklidini üreten kişi, “Abi o kalıbı verin, size 30 bin YTL vereyim. Romanya’da yaptırdım ben onu.” diye telefon açmış. Ağlayan sızlayan, “Pişmanım, bir daha tövbe yapmayacağım.” diyenler, sık karşılaştıkları durumlar.
Peki, el konulan sahte mallar ne oluyor? İşte firmaların en büyük sorunlarından biri de bu. Mallar mahkeme süresince yediemin depolarında bekletiliyor. Mahkeme bittikten sonra da ya imha ediliyor ya da uygun bir işte kullanılıyor. Mesela temizlik maddeleri sağlığa zarar vermeyecek kalitedeyse askeriye veya belediyeye gönderiliyor. Eğer gerekli kalitede değilse Adapazarı’ndaki tesislerde imha ediliyor.
Marka dedektiflerinin şefi eski istihbaratçı Özcan Öksüzoğlu (sağda) ve avukatı Yücel Kıran
Dünyada en çok taklidi yapılan markalar
Adidas, Puma, Nike, Polo, Panasonic, Microsoft, Citizen, Versace, Gucci, Dolce Gabbana, Diesel, Louis Vuitton, Ralph Lauren, Barbie, DKNY, Prada, Lacoste, Pierre Cardin ve Sony. Pierre Cardin gibi markalar yaklaşık 2,5 yıldır sahtecilikle mücadele ediyor ve yılda birkaç yüz bin dolarını sahtecilerle mücadele için harcıyor.
Neyin sahtesi yapılıyor?
Çamaşır suyu, deterjan, şampuan ve diş macununun da sahtesi yapılıyor. Eskiden çöpe atılan şampuan ve temizlik malzemesi şişelerini toplayıp bunları kendi ürettikleri sahte maddelerle doldurup anlaşmalı market ve bakkallarda satıyorlardı. Şimdi sahtecilik şebekeleri bu şişelerden ve etiketlerinden üretebilecek teknolojiye sahip. Ambalajın birebir aynısını yapıyorlar ama içerisindeki maddeler insan sağlığını tehdit ediyor. Sahte sigara üretimi, yıllık cirosu 1 katrilyon liraya ulaşan bir sektör haline geldi. Genellikle yerli sigaraların sahteleri üretiliyor. Bu iş için Çin’de fabrika kuranlar bile var. Türkiye’de yılda 14-15 bin ton sahte sigara satılıyor.
‘Sahte ilaç olur mu?’ demeyin, özellikle antibiyotik, vitamin ile Vermidon, Aspirin gibi çok talep edilen ağrı kesici ilaçlarda bile sahtecilik yapılıyor. Sahte antibiyotik yapımında kireç tozu ve tatlandırıcı laktoz kullanılıyor. Sahte ilaçlar, eczanelerde satılamadığı için, Anadolu’daki bakkallarda ya da pazarlarda el altından piyasaya sürülüyor. Sahte gıda maddeleriyle ilgili haberleri okumuşsunuzdur. Sahte kıyma, salam, sosis, bisküvi bunlardan yalnızca birkaçı.