Karabiber, kil, ağaç, gümüş ve buz… Bir zamanların en gözde lüks tüketim maddeleriymiş. İnsanlar bunlara sahip olmak için tüm servetini ortaya döküyormuş. Bugün lüksün demokratikleştiği bir çağdayız. Ve insanlık böylesi bir değişimle daha önce karşılaşmamıştı. Lüksün tarihsel serüvenini araştırdık. ZAMAN/ 9 MART 2013
Ekonomi biliminin kurucusu olarak bilinen Ahlak felsefesi profesörü Adam Smith, insanlar için “iktisadi adam” der. Yani kendi çıkarı peşinde koşan ve tüketici olarak en kaliteliyi en uzuca arayan insan. Smith’ten sonra iktisatçılar bu teori için insanı tek başında bir adada yaşıyormuş gibi varsayıyor dediler ve eleştirdiler. Çünkü insanın tüketimini belirleyen başka parametreler var. Mesela duyguları ve içinde yaşadığı toplum… Yoksa ihtiyaç duymadığı şeyleri tüketmesini nasıl açıklayacağız? Basitleştirerek tanımlarsak insanlığın tüketme tarihi olan ekonomi bilimi de bu sorunun cevabını aramış. Smith’ten yaklaşık 200 yıl sonra doğan Veblen cevabı bulmuş: Gösterişe yönelik tüketim. Yani lüks tüketim. Hele de bugünün insanı için tüketiminin neredeyse yarısından fazlası lüks tüketime giriyor. Aylık kazancınızın ne kadarını gerçekten ihtiyaç duyduklarınıza harcıyorsunuz? Ya da ihtiyaç duyduğunuzu düşündüğünüz şeyler gerçekten ihtiyacınız mı?
İnsanın ihtiyaç duymadığı şeyleri tüketme eğilimi insanlık tarihi kadar eski. Yani içinde bulunduğumuz bolluk çağına has bir durum değil. Üstelik bu lüks tüketim müptelalığı insanlara öylesine trajikomik şeyler yaptırmış ki bugünü anlamada çok önemli doneler veriyor. Bugünün geçmişten temel farkı lüksün demokratikleşmesi ve lüks kavramının değişmesi. Eskiden ulaşılamayan ve az olan lükstü. Bugünse herkesin ulaşabileceği sıradan ürünler oldu. Çünkü endüstri her şeyden bol miktarda piyasaya sunuyor. İstanbul Üniversitesi İktisadi Politikalar Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Çetin, insanlık tarihinde böylesi bir dönem yaşanmadığına vurgu yapıyor. Zengin olmanın, devlet yönetmenin artık bir ayrıcalığı yok. Çetin diyor ki: “Uzaya ilk giden turist olma, bir de Osman Hamdi Bey koleksiyonu yapma ayrıcalığı kaldı ellerinde. Bir de herkesin ulaşamadığı markalar…” Endüstri her şeye herkesin ulaşmasını sağlayınca, gücü ve parayı elinde tutanlar için diğerlerinin ulaşamayacağı şeyler üretmeye başladı. Bu şeylerin tek farkı markası. Yani herkes çikolata yer ama filanca marka çikolatayı sadece çok parası olanlar yer. Lüks kavramı böyle bir dönüşüm yaşadı.
Zenginlerin tek lüksü özel müzeler oldu
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü hocası Yrd. Doç. Dr. Yavuz Selim Karakışla bugün birkaç çeşit lüks olduğunu söylüyor. Biri ihtiyaç olmayan şeylerin moda sayesinde satılması. Diğeri ise ‘gerçek lüks’ dediği burjuva lüksü. Karakışla, “Burjuva olmak para kazanma sanatı değildir. Parayı herkes kazanıyor. Parayı harcama sanatıdır. Türkiye’nin en zengin insanları bizim bildiğimiz markaları giymiyor. Üzerlerine özel olarak diktiriyorlar. Bugün terzi esnafı lüks oldu. Burjuvalar parasının bir kısmını sanata, antikaya, kültürel faaliyetlere harcıyor, diğer insanlar için bunlar hâlâ lükstür. Özel müzeleriyle bunları diğer insanlar içinde görünür kılıyorlar.” diyor.
Bir lüks tüketim ürünü olarak koku
Amerikan Başkanı, Türkiye Cumhurbaşkanı’na şöyle mis kokulu bir parfüm hediye etse ne düşünürdünüz? Eskiden insanlar için koku yani parfüm büyük bir lükstü. O sebeple de krallar krallara koku armağan ederdi. Hatta antik çağda Asur kralına yeni kral olan II. Hattuşili sitem dolu bir mektup yazar. Mealen “Bana kral olduğumda hediye göndermedin.” diyen çiçeği burnunda kralın beklediği hediyeler şunlardır: Krallara layık kıyafetler ve mesh edilmesi için iyi cins yağlar. Babil kralı da Mısır kralına mektup gönderir ve der ki: “Bana selamlama hediyesi olarak 6 yıl içinde yalnızca 14 kilo gümüşe benzeyen altın yolladın.” Tarih kitapları kralların, sultanların ve aristokrasinin hediyeleşmesindeki temel maksadın ender mallara yani lüks ürünlere erişmek olduğunu yazar. Bunu herkes biliyordu ama hediye oldukları kurmacası binlerce yıl özenle sürdürüldü. Kokunun dışında fil ve hipopotam dişleri, cam, çömlek, abanoz kütükleri ve mühür de zenginlerin lüks hediyeleri arasındaydı.
Buzun lüks olduğunu biliyor muydunuz?
Ülkemiz için çok değil 50-60 yıl öncesine kadar yazın buz bulmak büyük bir lükstü. Dünya için de buzdolabı icat edilene kadar. Osmanlı sarayına buz Uludağ’dan alınıp, sandallarla getirilirmiş. Onca yolu ne güçlükle geldiği düşünülünce önemli misafirlere ikram edilen karlı şerbetin değeri anlaşılabilir. Dönem filmlerinde sık sık izlediğimiz, kahramana “İçeceğiniz için buz ister misiniz?” şeklinde sorulan sorunun altında yatan mesajı anlamışsınızdır herhalde.
Tunç bulamayınca çeliği icat ettiler
Çeliğin icat edilmesinin ilginç bir hikayesi var. Antik çağın en önemli ürünü tunçtur. Ve çok pahalıdır. Hammaddesi olan bakır ve kalayın neredeyse tamamı piyasadan saraylar için toplanıyordur. Bu yüzden insanlar her yerde bulunan başka bir madene, demire yöneldi. Akdeniz’de imalatı sırasında demirle fırının kömüründen alaşım yapma teknolojisi keşfedildi ve tunçtan çok daha sert olan çelik elde edildi. Böylece tuncun üretildiği Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri Akdeniz karşısında geriledi. Saraylı tuncun yerini lüks çelik aldı.
Karabibersiz et yenilemezdi
Baharat yolu da lüks ticareti için vardı. Karabiber mesela. Hayati öneme sahip bir üründü. Yemeklere kattığı lezzetten çok etin uzun süre dayanması için baharatlanması, sucuk-salam yapılması gerekiyordu. Aksi takdirde kesilince hemen tüketilmeliydi. O yüzden karabiber, buzdolabının icadına kadar hayati öneme sahip, lüks bir üründü.
Bir zamanlar gümüş altından değerliydi
Amerika’nın keşfi sadece insanlık tarihini değiştirmedi, altının da makus talihini değiştirdi. Çünkü gümüş bu zamana kadar altından daha değerliydi. Mesela Karun kadar zengin Osmanlı parasını gümüşten yapıyordu. Keşfin ardından Amerika’dan külçe külçe gümüş gelince, değeri düştü. Altın-gümüş dengesi altının lehinde değişti.
Antik çağın pırlantası
Antik çağın en lüks malzemelerinden biri lacivert bir taş olan lapis lazuli. Çok zor bulunurmuş. Kadınlar için kolyelerinde bir tane bile bu taştan bulundurmak çok önemliymiş. Bugünün pırlantası gibi bir etkisi varmış.
Lüks ürün olarak ağaç
Antik hikâyelerde kahramanlar sedir ağacı almak için zorlu yolculuklar yaparlar. Ağaç, ender metaller ve taşlar kadar önemliydi. Ağaç satımında peşin para çalışılırdı. Kralların büyük miktarlarda ağaç satın alabilmeleri güçlerinin göstergesiydi.
Saçının modeli bozulmasın diye…
Mısırlıların yatakları ya ahşaptan ya da taş ve kilden yapılıyordu. Yatağın etrafında çiçek açan bitkiler bulunuyordu. Başucunda bir ense desteği, yani ahşap bir çatal vardı. Ense buraya yaslanıyordu, böylece baş, havada kalmış oluyordu. Mısırlılar, bir sanat eseri olan saç biçimini korumak için geceyi bu pozisyonda geçiriyordu. Yani kuaföre gitmek, sık sık saçın modelini değiştirmek mümkün değildi.
Ben konuşurken arkamda durun
Antik Mısır’ın ve eski Rusya’nın çok garip lüks anlayışı vardı. Etraflarında çok sayıda hizmetkar/insan bulunmasından hoşlanıyorlardı. Öylece dikilen bir yığın insanın orada durmaktan başka görevleri yoktu. Hakkını yemeyelim, Mısır’da bunlara arada bir önemli görevler de veriliyordu; bazıları çiçek saçıcı, bazıları parfüm sıkıcı, bazıları su serpiştirici, bazıları da halı yuvarlayıcı oluyordu…
Lüks tabletlerin hammaddesi…
En iyi kalitedeki kil, krallara ve zenginlere layık bir üründü. Lambalar, ocaklar, fıçılar, sandıklar, mühürler, oyuncaklar, biblolar, mobilyalar yapılırdı. En önemli kil kullanım alanı ise tabletlerdi. Satış sözleşmeleri, vasiyetler, devir belgeleri, önemli anlaşmalar…
Zenginin arkadaşı, tazı
Mısırlı zenginlerin moda köpeği tazıydı. Ama gelip geçici bir moda değildi. Yüzlerce yıl bu tutku devam etti. Tazı sahibi olmak büyük bir lükstü.
Kaynaklar: Antik Yakındoğu’nun Tarihi (İÖ 3000-323)/ Marc Van De Mieroop –Dost, Mısır ve Antik Yakındoğu’nun Kültür Tarihi /Egon Friedell /Dost, Yavuz Selim Karakışla, Yrd. Doç. Murat Çetin